Esnek Üretim Ve İşçi Sınıfı

Giriş

Dünya tarihinin en büyük ekonomik krizi olarak tanımlanan 1929 Krizi klasik ve neo klasik tezlerin aksine “Mahreçler Yasasının” işlemediği, kapitalist ekonominin kendiliğinden dengeye gelmediği, ekonomiye devlet müdahalelerinin, esneksizliklere neden olmadığı gibi bir dizi gerçeği de ortaya koydu. Bu gerçek burjuva iktisatçılarınca da kabul gördü. Temelini J. Maynard Keynes’in attığı talep yönlü iktisat politikaları -ki tümüyle reformist yaklaşımlardır merkez kapitalist ülkelerde yaşama geçirildi. Amaç yalnızca kapitalizmi içine düştüğü yapısal krizden kurtarmaktı.

Bu politikalara göre devlet ekonomiye müdahale etmeli; yüksek düzeyli efektif talebi garanti altına alacak politikalar üretmeliydi. Devlet piyasanın en büyük alıcısı olması yanında, mümkün olduğunca fazla emek istihdam ederek ve sosyal harcamalar yaparak gelir yaratmak suretiyle sermayeye destek oldu. “Refah devleti” biçiminde tanımlanan bu model, devlet-sermaye-sendikanın üçlü koalisyonu ile mümkün oldu. Bu üçlü uzlaşmayla hem sermaye hem de işçi sınıfı bir ölçüde sınıfsal iddialarından geri adım atmıştı. İşçi sınıfı sınıfsal mücadelesini devrimci çizgiden reformist çizgiye kaydırarak büyük bir tarihsel yanılgıya düştü. Zira refah devleti modeliyle kapitalizm içinde kalarak sınıfsal mücadelesini sendikal düzeye indirdi.

İkinci paylaşım savaşının ardından prestiji artan sosyalizmi çekim merkezi olmaktan çıkarmak için zorunlu bir yol olan refah devleti, aynı zamanda sosyalizme tarihsel bir alternatif olarak Rudolf HİLFERDİNG’in sunduğu “örgütlü kapitalizm”i de yaşama geçirmiş oldu. Herkes “mutluydu”! İşçi sınıfının klasik döneme oranla refah düzeyi yükselmiş, -tabi ki devrimci mücadeleden vazgeçmesi pahasına sermayenin kar oranları artmış ve kapitalizm yeni bir genişleme dönemine girmişti.

Merkez kapitalist ülke sanayileri de bu genişleme sürecine uygun olarak yapılandı. Korunmuş bir ulusal pazar sistemiyle bağlantılı olan bu sanayi tipi, Fordizm olarak tanımlandı. Aslında bu üretim yöntemi 20. yüzyıl başından beri vardı. Ancak savaş sonrası dönemde otomobilden diğer sektörlere de yayıldı. Fordist birikim modeli taylorist iş örgütlenmesine dayalı sanayi yapılarıydı. Dikey örgütlenen sanayiler büyük ölçüde vasıfsız emeği istihdam eden büyük ölçekli işletmeleri içeriyordu. Bu işletmeler devlet tarafından desteklenen efektif talebi, düşük maliyetlerle karşılamaya yönelik kitlesel üretim yapıyorlardı. Bu sanayi yapılanması beraberinde dev sendikaları yarattı.

1945-1975 yıllarını kapsayan üçlü uzlaşma dönemi, 1960’ların sonlarına doğru A.B.D.’de başlayıp daha sonra tüm merkez kapitalist ülkelerde yaygınlaşan yapısal krizle sona erdi. Her türlü kaynak dağılımının piyasa lehine değişmesi gerektiği görüşünün yaygınlık kazanmaya başladığı yeni bir süreç ortaya çıktı. Neo liberal ideoloji dünyayı küresel bir pazar haline getirdi. Sermayenin dünya ölçeğinde hareketliliğini artıran yeni dönem küreselleşme olarak tanımlandı. Ancak belirtmek gerekir ki küreselleşme terim olarak yeni; olgu olarak kapitalizmin yaşı kadar eskidir. Yeni dönemin sanayileri de yine konjonktüre uygun biçimde yapılandı. Postfordizm de denilen esnek üretim modelleri, eski birikim modeli fordizmin yerini alırken; bir önceki dönemde işçi sınıfının kazandığı mevziler de bir bir kaybedilmeye başlandı. Küreselleşme süreci ile gündeme gelen esnek üretim sistemlerini ve işçi sınıfının bu yeni süreçteki konumunu anlamaya yönelik bu çalışma, aynı zamanda kapitalizm içinde yer alan çözümlerin -sosyal demokrasi gibi işçi sınıfı lehine kapitalizmi ıslah edemeyeceği iddiasını taşır.

Fordizm

Kapitalizmin 1974’te tüm merkez ülkelerde yaygınlaşan yapısal krizi neo liberalizme doğru oluşan ideolojik kayma ve teknolojik devrim çerçevesinde sanayileri yeniden yapılanmaya zorladı. Zira, sermayeye göre krizin nedenleri arasında fordist kitlesel üretim sistemi ve onun yarattığı dev sendikaların etkileri sonucu işgücü piyasasında meydana gelen esneksizlikler yatıyordu. Daralan pazarlar ve değişen talep yapıları karşısında yeterince esnek olmayan fordist üretim süreçleri kar oranlarını azalttığı için değişen talebe ve pazar koşullarına, ayrıca teknolojik transformasyona uyum gösterecek üretim sistemleri gündeme geldi. Fordizm bu uyumu gösterecek yeteneğe sahip değildi.

Fordist üretim sistemi, rekabeti yalnızca düşük maliyetlere dayanan, yüksek düzeyde talebi karşılamaya yönelmiş, büyük ölçekli işletmeleri zorunlu kılıyordu. Dolayısıyla son derece büyük sabit sermayeye ihtiyaç gösteriyordu. Talepte meydana gelecek daralmalar da aşılması güç zorluklar yaratıyordu. Ayrıca sınırlı düzeyde verim artışı potansiyeline sahipti. Nitekim, 1970’li yıllarda emek sürecinde sınırlarına geldiğinden verimlilik ve ücret artışı arsındaki üretken döngü işlemez hale geldi. Böylece kapitalist birikim yeniden bir yapısal krize sürüklendi. Verimliği artıracak teknolojik dönüşüm taylorist iş örgütlenmesinin geçerli olduğu fordist kitle üretiminin krizine bağlı olarak çıktı.

Fordist kitle üretimi standartlaştırılmış belirli ürünlerin üretimi için Henry Ford tarafından geliştirilmiştir. Hareketli bir bant üzerinde seri bir biçimde devam eden üretim süreci olan fordizm büyük hacimlerde stokları zorunlu kılar. Bu stoklar, talebin daralması halinde maliyet artırıcı (dolayısıyla kar haddini azaltıcı) bir etki yapar. Yüksek düzeyde sabit sermaye gerektiren üretim hattı bir başka ürüne geçilmesinde yeterince esneklik sağlamaz.

Bu durum sermayenin kar oranlarını azaltır. Fordizmin yeni teknolojilere karşı esneksizliği kar oranlarının azalması konusunda yarattığı olumsuzluktur. Büyük ölçekli işletmelerde, büyük miktarlarda sermayeye ihtiyaç gösteren üretim hattının sık sık değiştirilmesi olanaksız olduğundan, verimliliği artıracak teknolojik yeniliklerin üretim sürecine sokulmasını mümkün kılmıyordu.

Fordizmin diğer bir özelliği iş örgütlenmesi ve işletme yönetiminin bürokratik, hiyerarşik, ve merkeziyetçi oluşudur. İşletmelerde bölümler arası ilişkiler merkezden geçerek oluşmakta, her şey ayrıntılı olarak hazırlanmış işletme yönetmeliklerine göre yürütülmektedir. Bu örgütlenme biçimi F.W.Toylor’un 20.yy. başında geliştirdiği ilkelere dayanır. Taylor, geleneksel makine atölyesi kültürünün ancak hiyerarşik ve otokratik bir organizasyon yapısının geliştirilmesi ile fabrika kültürüne dönüşebileceğine inanmaktadır. Bu da dolaysız üreticiden tüm üretim bilgisinin ve tasarım gücünün koparılması ve merkezi otorite olarak yönetimin elinde toplanmasını gerektirmektedir. Ayrıca sistematik kaytarma ve çalışma ekipleri arasındaki dayanışmayı kırmak için üretim yerindeki işbirliğinin işlevsel bir hiyerarşiye dönüştürülmesi şarttır. (Özkaplan: 1994, 181182) Böylece emek sürecini işçiden bağımsız kılarak işçinin ürüne ve emeğine yabancılaşmasına neden olan taylorist iş örgütlenmesi emeği, kafa-kol biçiminde ayrıştırır. Üretim süreci üzerindeki kontrolünü kaybeden işçi nitelik kaybına uğrar; yani vasıfsızlaştırılır. Kaldı ki, kapitalizmin bu birikim modeli vasıflı işçiye de ihtiyaç duymamaktadır. Her bir işçi, önüne gelen ürünün yalnızca bir parçasını belirli bir zaman dilimi içinde üretmek ve ya monte etmek durumundadır. Bu durum, kalifiye işçilerin grev, işi yavaşlatma ve işe gelmeme gibi tepkilerine yol açar ki; doğal olarak bu tepkiler üretim düzeyinde düşüşlere, son planda kar marjında azalmaya neden olur. Sermaye açısından bakıldığında fordizmin bir diğer olumsuz tarafı, “refah devleti’’ uygulamalarının da yardımıyla işçi sınıfının vahşi kapitalizm dönemine göre ciddi mevziler kazanmasına yol açmış olmasında. Fordist üretim sistemi, büyük oranda emeğe bağımlı olması nedeniyle dev işçi sendikalarının oluşumuna yardım etti. Keynesyen talep yönlü politikaların da yardımıyla reel ücretler sermayenin hiç hoşuna gitmeyecek düzeylere çıkmıştı. Yüksek reel ücretler yanında işsizlik, yaşlılık ve emeklilik sigortaları v.b. sosyal harcamalar krizin ardından sermayenin boy hedefi haline geldi.

“Refah devleti” uygulamaları yanında işgücü piyasasında esneksizliğe ve yüksek ücretlere neden olduğunu düşündükleri sendikaların etkilerini kırmak ve üretimde emeğe olan bağımlılığı azaltmak, değişen ve daralan talep koşullarına ve teknolojik transformasyona uyum sağlayabilen yeni bir birikim ve üretim modeli ve sanayi yapısı oluşturma çabasına düşen sermaye, esnek üretim sistemlerini geliştirdi.

Esnek Üretim Sistemleri

Taylorist, postfordist, esnek uzmanlaşma gibi çeşitli biçim ve adlarla ortaya konan esnek üretim sistemleri, tekelci kapitalizm döneminin üretim tekniği ya da sermaye birikim tarzı olan fordizmin tıkanmasıyla ortaya çıktı.

Özellikle dünya pazarına üretim yapan firmaların değişen talep yapılarına, daralan pazar koşularına uyum gösterebilecek sendikaların etkilerini kıracak ve işçi sınıfının kitlesel mücadelesini bireyselleştirerek, böylece sermayenin kar oranlarını restore edecek, üretim teknik ve iş organizasyonları geliştirildi.

Temelde kriz koşullarına uyum gösterebilen iki esnek üretim biçiminden söz edilebilir. Bunlar esnek uzmanlaşma ve yalın kitlesel üretim başlıkları altında toplanır. Her ikisi de talebi önceden kestirip üretim yapmak yerine; talep miktarındaki değişmelere karşı esneklik sağlayabilen, sipariş üzerine üretim ve pazarlama yöntemini benimsenmiştir. Dolayısıyla büyük miktarlardaki stokların maliyetlerinden kurtulma olanağı sağlanmıştır. Elbette daralan pazar koşularında -ki buna kriz demek daha doğru olur krizin ekonomik etkilerinin dolaysız üreticinin üstüne yıkılabilmesi için sendikaların etkilerinin kırılması gerekiyordu. Bunu esnek çalışma, taşeronlaştırma, robot kullanma ve emek tasarruf ettirici ileri teknoloji kullanma gibi yöntemlerle ve yedek iş gücünü mümkün olduğunca yüksek düzeyde tutarak başardılar.

Fordist birikim modeline göre esnek üretimin diğer bir avantajı farklılaşan talep yapılarına uyum sağlayabilmesidir. Ürün esnekliğine sahip yeni üretim teknikleri, bir ürünün üretiminden diğer bir ürüne geçiş üstünlüğü sağlar. Bu olanak sermayeye dünya pazarlarında kolayca rekabet etme şansı verir. Bilgisayar destekli yeni teknolojilerin devreye sokulmasıyla çok amaçlı makineler kullanılarak emeğe olan bağımlılık azalırken; ürün esnekliği de elde edilmiş oldu. Böylece standartlaştırılmış ürün yerine değişen talebe uygun ürün çeşitlemesi mümkün olabildi.

Esnek üretimin en belirgin özelliklerinden bir diğeri, ileri teknoloji kullanılmasıdır. Ayrıca her yeni teknolojik gelişmenin kolayca üretim sürecine adapte edilebilmesidir. Teknolojik esneklik fordizmin yalnızca emek tasarruf ettirici tek amaçlı makineleri yerine; hem emek, hem sermaye ve hem de enerji sakıngan özelliklere sahip mikro-elektronik teknolojileri ön plana çıkardı.

Esnek üretimle birlikte taylorist iş örgütlenmesi de ortadan kalkmaya başladı. Dikey örgütlenmeyi baz alan hiyerarşik yapılar kırıldı. Yerine yatay örgütlenmeyi esas alan, kafakol emeğini birleştiren yeni iş organizasyonları ikame edildi. Daha çok ‘’beyaz yakalı’’ işgücünü talep eden yeni organizasyon bir çok beceriye sahip ve becerisi oranında bireysel ücret alan vasıflı işgücü istihdam ediyor. Böylece toplu ücret pazarlığı yerine bireysel pazarlık kendini göstermeye başladı. Bu durum, etkisi zaten güdük olan sendikaları daha etkisiz kılan ve sendikalı işçi oranlarında ciddi düşüşlere yol açan yeni bir süreci başlatmış oldu. Özellikle AB üyesi ve aday ülkelerde sendikalı işçi sayısında dramatik düşüşler yaşandı. Diğer taraftan vasıfsız emeğin reel geliri sürekli düşüş gösterdi. Doğal olarak sermayenin kar marjı yükselirken vasıfsız emek daha fazla işsiz kaldı.

Tablodaki değerler incelendiğinde, vasıfsız emeğin reel ücretlerinde sürekli düşüş olduğu gözlenmekte; kalifikasyon arttıkça reel ücretlerdeki düşüş azalmakta ve en üst %20’lik dilime giren vasıflı işçinin reel geliri ise artmaktadır. Bu durumun işçi sınıfı içinde yeni kırılma noktaları yaratacağı açıktır. Aynı zamanda üzerinde dikkatle durulması gereken bir sonuç daha ortaya çıkmaktadır. İşsizlik ve sefaletin yalnızca, ‘üçüncü dünyanın lanetlilerine’ özgü bir durum olmadığı; merkez kapitalist ülkelerde de yaygınlaşmaya başladığı, daha doğru bir deyişle, merkezin kendi üçüncü dünyasının da giderek genişlediği gözlerden kaçmamaktadır. AB ülkelerinin işsizlik oranları da göz önüne alındığında bu gerçek daha yalın bir biçimde ortaya çıkıyor.

Esnek üretim sistemlerinin, bilgisayar destekli yüksek teknolojileri üretim sürecine sokması yalnızca ücretlerde azalmaya yol açmakla kalmıyor, yedek işgücünü yani işsizliği kitlesel hale getiriyor. Özellikle üçüncü dünya ülkelerinde küreselleşmenin de etkisiyle marjinalleştirilen kitleler, açlığa ve sefalete itiliyorlar.

Sonuç

Esnek üretim modelleri yukarıda da açıklanmaya çalışıldığı gibi son çeyrek yüzyıldır küreselleşme sürecine hız veren sermayenin tüm çalışan kesimler için oluşturduğu yeni bir tuzak olarak önümüze konmuştur. Bu tuzak, çalışan tüm kesimlerin bütün dünyada ekonomik ve siyasi çıkarlar ve örgütlenmeleri önünde bir dizi engeller oluşturmuştur. Bunun yanı sıra sınıf içi yeni kırılma noktaları yaratmıştır. Ücret pazarlığını, toplu pazarlıktan bireysel pazarlığa dönüştürerek, çalışan tüm kesimler arasında ücret farklılıkları yaratarak, birlikte hareket olanağını ortadan kaldırmaya yönelmiştir. Bu yeni durum, sendikaların işlevlerini yok ederek çalışan kesimlerin örgütsüzleştirilmelerine yol açmıştır.

Kafa-kol emeğini birleştiren bu yeni üretim modeli daha fazla beyaz yakalı emeği istihdam ederek vasıfsız işçinin giderek daha fazla işsiz kalmasına yol açmış, yedek işgücü ordusunun genişlemesine neden olmuştur. Bu sayede reel ücretlerde hızlı bir düşüş yaşanmıştır. Bununla birlikte “sosyal devlet”in tüm işlevleri ortadan kaldırılırken, açlığa ve sefalete itilen yığınlar toplumun sağlıksız kesimleri olarak tanımlanmıştır. Sağlıklı kesimi de tabi ki toplumun ancak %5-10 arasında kalan sermaye sınıfıdır.

Son çeyrek yüzyıldır yaşanan süreç göstermiştir ki, kapitalizm içinde yer alan hiçbir çözüm ya da yaklaşım, çalışan kesimlerin sorunlarına çare üretmez. 1945-1975 yılları arasında yaşama geçirilen refah devleti sosyalizmin önünü kesmeye yönelik bir stratejinin parçasıydı. “Refah devleti” döneminde elde edilen mevziler, Sosyalist Blok’un dağılmasıyla birlikte kaybedilmeye başlandı. Bu da göstermiştir ki, kapitalizm asla ıslah olmaz. Bunun yanı sıra kapitalizm içinde yer alan tüm reformist yaklaşımlar çare değildir. Zira bu yeni süreçte reformistler, sosyal devletinin bile arkasında duramadılar. Neo-liberallerle aynı çizgiye gelen reformistler, onlarla birlikte hareket eden ve bir “alacakaranlık” olarak karşımızda durmaktadırlar.

Şu halde, işçi sınıfı ve tüm çalışan kesimlerin hareket tarzı yeniden devrimci çizgiye dönmek olmalıdır. Israrla sosyalizmin bittiğini iddia eden görüşlerin tersine; sosyalizmi ortaya çıkaran nedenler şimdi daha şiddetli bir biçimde varlığını sürdürmektedir. Şimdi her zamankinden daha fazla sosyalizme ihtiyaç vardır. Bunu başarmanın yolu; tüm reformist yaklaşımları dışlayan çözüm etrafında toplanarak yeniden ve daha şiddetli bir devrimci mücadeledir.

 

TABLO 1: 1985-1995 Döneminde AB Üye, AB Aday ve AB Dışı Bazı Ülkelerde Sendikalaşma Oranındaki Değişimler

(Kaynak: Cumhuriyet, 26 Aralık 200)

AB Dışı ve AB’ye Aday ülkeler

Artış/Azalış Oranı

% "

AB Üyesi Ülkeler

Artış/Azalış Oranı

% "

G Afrika

+ 126.7

Hollanda

+ 19,3

Çin

+22

Portekiz

-44,2

Şili

+89,6

Fransa

-31,2

Tayland

+77,3

İngiltere

-25,2

G.Kore

+60,8

Almanya

-20,3

Filipinler

+69,4

İsveç

-4,8

Zimbabwe

+54,4

Avusturya

-8,3

Bangladeş

+57,8

Danimarka

+4,5

Guatemala

+35,9

Finlandiya

-2,4

Estonya

-71,2

Lüksemburg

+ 13,3

Çek Cumhuriyeti

-50.6

İspanya

+92,3

Macaristan

-38

Yunanistan

-23,1

Polonya

-45,7

İrlanda

-2,6

Romanya

-7,5

İtalya

-6,8

Slovakya

-40,1

Belçika

+5,6

 

 

 

TABLO 2: ABD’de Reel Ücretlerdeki Değişmeler

%20

YIL BOYUNCA TÜM GÜN ÇALIŞAN ERKEKLER

En Alt Dilim

-%23

Alttan ikinci dilim

-%21

Alttan üçüncü Dilim

-%15

Alttan Dördüncü Dilim

-%10

En Üst Dilim

+%10

 

 

TABLO 3: Bazı Ülkelerde İşsizlik Oranları

 

1964-1973 %

1980-1982 %

1983-1992 %

1996-1998 %

KANADA

4.23

7.5

9.64

8.3

FRANSA

2.23

6.4

9.70

11.8

ALMANYA

0.79

-

6.03

9.7

İTALYA

5.28

7.6

10.13

12.3

JAPONYA

1.22

2.0

2.71

4.1

İNGİLTERE

2.94

6.8

9.79

6.0

ABD

4.46

7.0

4.79

4.5

 

KAYNAKÇA

ÖZKAPLAN Nurcan 1994, Sendikalar ve Ekonomik Etkileri Kavram Yayınları 52 . Basım İstanbul

ESEN Oğuz. 1997, Küreselleşme, Gelir Dağılımı ve Gelişmekte Olan Ülkeler, Ekonomik Yaklaşım Dergisi 97 Sonbahar Cilt 8

ÖKE Mim Kemal 1995 Sendikal Hareket Nereye gidiyor. Ekonomik Yaklaşım Dergisi Yaz 95 Cilt 6

The World Bank 2001 http://devdata .worldbank.org

ANSAL Hacer 1995,Teknolojik Gelişmelerin işgücü Niteliğine Etkileri, 4.Ulusal Sosyal Bilimler Kongresi Bildiriler İNSAN TOPLUM BİLİM Kavram Yayınları

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi