Gençlik Hareketinin Durumu Ve Görevler

Öğrenci Gençlik Hareketinin Genel Seyri

Ankara’da buluşan iki bini aşkın öğrencinin 13 Mart’taki dişe diş mücadelesi, dikkatlerin bir kez daha gençlik hareketi üzerinde toplanmasını sağladı. Soruşturma terörüne karşı büyüyen gençlik hareketi, o gün Ankara’nın her köşesini direniş ateşiyle tutuşturdu.

Öğrenci gençlik 2003 yılının ilk yarısında, YÖK’e isyanını ve yeni YÖK yasa tasarısına karşı mücadelesini sürdürmüştü. Aynı dönemde, antiemperyalist öfkeyle hareketlenen üniversite ve liselerden on binlerce öğrenci, Irak’ı emperyalist postallarıyla çiğneyen ABD’ye ve Türk burjuva devletinin işbirlikçiliğine karşı mücadelenin başta gelen bir dinamiği olmuştu. Emperyalist işgale karşı mücadeleye kitlesel katılımı, liseli gençliğin kabuğunu parçalamaya başladığını göstermişti. Öğrenci gençliğin politik kitle gösterileri ve boykotlarla gelişen anti emperyalist hareketi, canlılığı ve militanlığıyla öne çıkıyordu.

Üniversitelerin resmi açılış törenlerindeki yaygın protestolar arasında yeni döneme girildi. Komünist gençliğin inisiyatifiyle ODTÜ’den başlayıp İstanbul Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi’nde süren, Dicle’ye, Çukurova’ya ve Mustafa Kemal Üniversitesi’ne uzanan açılış törenlerindeki devrimci çıkışlar, öğrenci gençlik mücadelesinin yeni dönemde ivme kazanacağının ve daha güçlü çıkışlara gebe olduğunun ilk göstergeleriydi.

Ekim ayında, işbirlikçi AKP hükümetinin emperyalist işgale ortak olmak için yeni bir savaş tezkeresini burjuva parlamentoya getirmesi karşısında, öğrenci gençliğin antiemperyalist mücadelesi yeniden alevlendi. Onlarca üniversite kampüsünden liselere yayılan emperyalist işgali ve işbirlikçi savaş tezkeresini protesto gösterileri arasında İstanbul ve Ankara’da öğrencilerin anayolları kestikleri militan eylemler ile Çukurova Üniversitesi’ndeki boykot öne çıktı. Mücadelenin motor gücünü komünist gençlik ve devrimci gençlik örgütleri oluşturdu. Eylemlerin yaygınlığı ve militanlığı, öğrenci gençliğin ezilenlerin antiemperyalist mücadelesindeki önemli yerini bir kez daha ortaya koydu.

6 Kasım’da 30 kentte on binden fazla öğrenci YÖK’e, yeni YÖK yasa tasarısına ve emperyalist işgale karşı eylemde buluştu. AKP ve YÖK’te somutlaşan burjuva klikler arası çatışma ortamında, üçüncü taraf YÖK’e karşı güçlü bir çıkış gerçekleştirdi. Alanlar öğrenci gençliğin öfkesine ve mücadele kararlılığına, özerk demokratik üniversite talebinin yakıcılığına tanıklık etti.

6 Kasım eylemlerine damgasını vuran Ankara direnişi, gençlik hareketinin eylem ve mücadele biçimlerindeki gelişimin, militanlaşmanın temel bir basamağı oldu. Komünist gençlik, “3. Kongre ile komünist kitle örgütüne!” şiarını 6 Kasım eylem pratiğinde ete kemiğe büründürmeyi başardı. Ankara YÖK’e İsyan Hareketi’nin topladığı Demokratik Üniversite Konferansı ise, 6 Kasım’dan sonra YÖK’e karşı mücadele kararlılığının korunmasına ve ezilenlerin mücadele birliğinin büyütülmesine anlamlı bir katkıydı.

Öğrenci gençlik hareketinin soluğu, ezilenlerin bütün önemli toplumsal ve politik mücadelelerinde kendini hissettirdi. Aralık ayında hücre-tecrit terörüne karşı canlanan politik mücadelede öğrenci gençlik temel bir yer tuttu. Öğrenci gençlik, hem üniversite ve liselerdeki protesto gösterileriyle ve hem de genel kitle eylemlerindeki katılımıyla, hücre-tecrit çarpışmasını başlıca bir mücadele gündemi olarak aldı. Bunda, komünist gençliğin ve Gençlik Derneği’nin öncü duruşları belirleyici oldu.

Öğrenci gençliğin bastırılamayan mücadeleleri karşısında ömrünün sonuna yaklaşan ve egemen sınıfların iç dalaşında iyice yıpranan YÖK, Kemal Gürüz ile yola devam edemez duruma gelmişti. “Demokratik ve özgürlükçü” bir makyajın aracı olan Erdoğan Teziç başkanlığında YÖK, faşist rejimin öğrenci gençliğe doğrulttuğu saldırı mızrağının bir kez daha sivri ucu olarak rol aldı. Kürtçe seçmeli ders kampanyasının yarattığı politik sarsıntıya yanıt olarak tırmandırdığı soruşturma terörünün birinci dalgasının ardından, faşist devlet, YÖK ve üniversite rektörlükleri eliyle ikinci soruşturma dalgasını başlattı. Balıkesir’den Çukurova’ya kadar sürmekte olan soruşturma saldırısı, öğrenci gençlik mücadelesini boğmaya yönelik en kapsamlı atağını yaparak hareketin politik merkezi durumundaki İstanbul Üniversitesi’ni kuşatma altına aldı. İstanbul’da soruşturmalara karşı başlayan direniş, kısa sürede yükseköğrenim gençlik hareketinin politik rotasını tayin ederek bütün kentlerde yankı uyandırdı.

Öğrenci gençlik hareketinin gelişimi ve YÖK’e karşı mücadele, bu andan itibaren soruşturma terörüne karşı direniş formuna büründü. Genç komünistlerin başarılı politik müdahalesinin ardından temposu yükselen mücadele, komünist gençliğin ve Gençlik Derneği’nin sürükleyiciliğinde bazı devrimci ve antifaşist gençlik çevrelerinin birlikte karşı koyuş eğilimini güçlendirdi. Protesto gösterileri, basın açıklamaları ve yürütmeyi durdurma davalarını takiben alternatif üniversite açılmasıyla ve açlık grevleriyle mücadele yeni ve daha etkili biçimlere büründü. İstanbul’da başlayan açlık grevi, Adana, Ankara, İzmir, Bursa, Mersin ve son olarak da Balıkesir’de yeni mücadele cephelerinin açılmasının startını verdi. İstanbul’da ve özellikle Adana’da soruşturma terörüne karşı mücadelenin politik merkezleri olma rolünü oynayan açlık grevleri ile hareket önemli bir güç topladı. Eskişehir’den Malatya’ya, Zonguldak’tan Amed’e ve Hatay’a kadar bir dizi kentte soruşturmalara karşı eylemlilik süreci gelişti.

Faşist rejimin tırmanan saldırganlığının püskürtülmesi, öğrenci gençlik hareketinin gelişiminin başlıca ihtiyacı olarak şekillendi. Onlarca protesto gösterisi, alternatif üniversite, açlık grevleri ve ilerici aydınların desteği ile güçlü bir toplumsal meşruiyet zemini oluşturuldu, büyük politik yankılar uyandırmaya aday bir mücadelenin yolu açıldı ve gençlik hareketi ciddi bir güç toplamaya başladı. Açlık grevleri, soruşturmalara karşı büyüyen direnişin politik, pratik ve moral üsleri durumuna gelmekteydi. Üstelik YTÜ’de soruşturmaların geri alınması ve İÜ’de beklenenden hafif cezaların çıkması gibi rejimin faşist iradesinde çatlamaları ifade eden bazı kazanımlar da elde edildi. Fakat tam da bu koşullarda, hareketin merkezi durumundaki İstanbul’da açlık grevinin bitirilmesi, soruşturma terörünün paçavraya çevrilmesi ve buradan alman güçle öğrenci gençlik hareketinin on binlerin mücadelesine doğru sıçratılması yönünde önemli bir fırsatın kaçırılmasını doğurdu.

Yine de, gücünü ve kararlılığını koruyan öğrenci gençlik hareketi, 13 Mart Ankara direnişiyle bu yılki en önemli politik çıkışını gerçekleştirdi. 6 Kasım Ankara direnişinin ardından İstanbul, Ankara, Adana gibi kentlerdeki yerel eylemlerde de militan duruşunu koruyan öğrenci gençliğin ileri bölükleri, ezilenlerin güçlenen mücadele eğilimi karşısında tırmanan devlet terörüne Ankara’daki merkezi direnişle etkili bir yanıt verdi. 13 Mart eylemi, Komünist Gençliğin eylem hazırlığı ve inisiyatifi, faşist rejimle anladığı dilden konuşulmasını sağladı.

Soruşturma terörünün antifaşist gençlik kitlesinin iradesini kıramaması, yürütülen mücadelelerin bilediği kararlılık ve öğrenci gençliğin istemlerini kazanmak için daha militan ve dişe diş mücadelelere girme zorunluluğunu hissetmesi 13 Mart direnişini hazırladı. Faşist polis güçlerini saatler boyunca çaresiz bırakan sokak çatışmaları, öğrenci gençlik hareketinin güçlü politik karakterini ve ezilenlerin politik savaşımında oynayabileceği ön açıcı rolü bir kez daha sergiledi. Komünist gençlik 13 Mart’a bakarken, gençlik hareketini hangi yoldan geliştireceğinin verilerini görmektedir.

Mücadele ve Örgüt Biçimleri

Öğrenci gençlik hareketinin geride kalan kesitinde de basın açıklamaları, protesto gösterileri, politik içerikli şenlikler ve kültür-sanat etkinlikleri, forumlar ve paneller yaygınca kullanılan mücadele ve eylem biçimleriydi.

Hareketin canlılığı yeni ve özgün ya da birkaç yıl sonra ilk kez etkin kullanılan eylem ve mücadele biçimlerini ortaya çıkardı. Yeni mücadele biçimleri arasında öne çıkan İstanbul’da ve sonra da Ankara’da açılan alternatif üniversite oldu. Özellikle ilerici aydınların desteğini almaya elverişli, politik ilgi ve dikkati üzerine çeken, üniversitelerden hoşnutsuz ve arayış halindeki geniş öğrenci kesiminin sempatisini toplayan alternatif üniversite eylemi, aynı zamanda sosyalist bir gelecek tasarımının üniversitesini simgeleyerek gerçek bir alternatif gösterdi öğrenci gençliğe ve ezilenlere.

1995-96 öğrenim yılında komünist gençliğin YTÜ’de sürdürdüğü ve yeni bir gençlik dalgasının ateşleyicisi olan açlık grevinin ardından ilk kez açlık grevi etkili, yaygın ve merkezi bir araç olarak kullanıldı. 48 günlük açlık grevi direnişi deneyimi, komünist gençliğin ilham kaynağı ve cephaneliği oldu. İstanbul ve Adana’daki açlık grevleri mücadelenin politik üsleri ve çekim merkezleri durumuna geldi. Mücadele cephesi açlık grevleri ile diğer kentlere doğru genişledi. Soruşturmalara karşı direnişin gelişiminin odağında duran açlık grevleri geniş bir toplumsal meşruiyet zemini oluşmasına ve öğrenci gençliğin mücadelesine desteğin artmasına hizmet etti. Onlarca demokratik kitle örgütü, yüzlerce öğrenci ve aydın açlık grevlerinin destekçisi oldu. Açlık grevcileri, gerek kendi eylemleriyle gerekse çeşitli miting ve gösterilerde aktif yer alarak mücadelenin politik etki alanını büyüttüler. Özellikle Adana’da bir ay boyunca büyük bir irade ve kararlılıkla sürdürülen açlık grevi tüm şehrin politik gündeminin odağına oturdu, büyük bir çekim gücü yarattı.

Öğrenci gençliğin örgütlü güçleri etkili propangandatif eylem biçimlerine de başvurdular. Politik açıdan hedeflenen yerlere kendini zincirleme eylemleri, başbakanlık gibi kuramların girişlerinde gerçekleştirilen görsel protestolar, binalardan -daha önce Greenpeace deneyimlerinde görüldüğü üzeredev pankartların sallandırılması, Avrasya maratonuna politik görsellikle katılım gibi örnekler öğrenci gençlik mücadelesinde görülen önemli propangandatif eylemler olarak sıralanabilir. Hedefin, zamanın ve eylem biçiminin doğru belirlendiği durumlarda bu tarzdaki çıkışlar -burjuva medyada yer bulmalarının da yardımıylageniş yığınların dikkatini istenen soruna yöneltmekte, gündem oluşturarak politik mesaj vermekte, politik etki yaratarak mücadele arzusu uyandırmakta etkili oluyor.

Gençlik hareketinin yaşadığı militanlaşma süreci ilk olarak eylem ve mücadele biçimlerinde görülüyor. İşbirlikçi AKP hükümetinin hazırladığı işgal ortaklığı tezkeresine karşı İstanbul ve Ankara’daki yol kesme eylemleri, 6 Kasım Ankara direnişi, Çukurova Üniversitesindeki işgal biçimleri ve son olarak da 13 Mart direnişi yüzlerin ve giderek binlerin sokak çatışmalarına aktif katılımının gerçekleştiği bir sürece girildiğinin göstergeleridir. Özellikle molotof, sapan, sopa gibi hazırlıklarla girişilen 13 Mart’taki kitlesel sokak çatışmaları polisi oldukça zor bir duruma sokarak öğrenci gençliğin moral üstünlüğü almasını ve mücadele kararlılığının güçlenmesini sağladı. Hem geniş öğrenci kesimindeki hem de ezilen yığınlardaki çaresizlik ve zayıflık duygusunu değiştirmenin yolunu açacak umut tohumları serpti. Sokak çatışmalarının yanı sıra özgün işgal biçimleri de gençlik hareketinin hanesine yazılmaya başladı. Çukurova Üniversitesi’nde soruşturma terörüne karşı mücadele sürecinde, soruşturma kurulunun odası komünist gençlik ve Gençlik Derneği tarafından işgal edildi. Yine aynı bileşenlerin üniversite kampüsünde açlık grevi çadırı kurma girişimine polisin saldırması üzerine, bir fakültede barikatların kurulduğu bir direniş ve kilometrelerce süren bir otobüs işgali gerçekleştirildi. İşgal, öğrenci gençlik hareketinin gelişiminde başlıca bir mücadele biçimi ve itilim kaynağı olarak yeniden sahne alacaktır.

ABD’ci işgal tezkeresinin burjuva parlamentoya getirildiği gün Çukurova Üniversitesi’nde, 6 Kasım’da özellikle büyük kentlerdeki bazı üniversitelerde ve KESK’in 11 Aralık grevinde İstanbul’da bir dizi lisede öğrenci gençlik boykot gerçekleştirdi. Aktif eylemlerle güçlendirilen, yüzlerce ve binlerce öğrencinin dahil olduğu boykotlar öğrenci gençlik mücadelesinin temel bir biçimi olmaya devam ediyor. Kalıpçı ve mükemmeliyetçi yaklaşımlarla arasına kalın sınırlar çeken komünist gençlik, söz konusu boykotları daha büyük mücadelelerin basamağı yapma amacıyla örgütledi. Boykotlarla daha etkili ve kitlesel mücadeleler örgütlemeye girişmek önümüzdeki dönemin de önde gelen bir görevi olacaktır.

Ankara’da Demokratik Üniversite Konferansı öğrencilerin, eğitim emekçilerinin, velilerin ve aydınların katılımıyla yerel olarak toplandı. YÖK’e karşı birleşik demokratik mücadelenin örgütlenmesine ve düzene alternatif bir üniversite projesine dair tartışmalar yürütüldü. Konferans, bu tip araçların etkili kullanımının ezilenlerin birleşik mücadelesinin ve devrimci alternatifinin geliştirilmesine önemli katkılar sağlayabileceğini gösterdi.

Genç komünistlerin önderliğinde toplanan Öğrenci Kadınlar Konferansı yükseköğrenim ve ortaöğrenim gençliğini bir ilkle daha tanıştırdı. Genç kadın dergileri ve fanzinleriyle, duyuru eylemleri ve tartışma toplantılarıyla, yerel konferanslarla ve tebliğlerle hazırlandı Öğrenci Kadınlar Konferansı. Liseli ve üniversiteli genç kadınların özgürlük yürüyüşünü hızlandıran bu çıkış genç kadınların bilinçlerini aydınlatarak, ‘geleneksele savaş açma cesaretlerini keskinleştirerek, özgüvenlerini ve inisiyatiflerini güçlendirerek mücadelelerine yeni bir soluk kazandırdı. Öğrenci kadınlar derneği, üniversiteli genç kadın kulübü gibi örgütlenme biçimlerini gündeme taşıdı. Konferansla, kadının kurtuluş mücadelesine öğrenci kadınlar cephesinden tarihsel bir dipnot düşüldü.

Eylül ve Ekim aylarında tezkereye karşı gelişen eylem sürecinde emperyalist işgale karşı öğrenci platformları yeniden boy vermeye başladı. Üniversitelerdeki bu platformlar hem politik gençlik örgütlerinin eylem birliğini sağladı hem de daha geniş bir gençlik kitlesini eylemlerine katmayı başardı. Söz konusu platformlar yaygın eylemlilik sürecinin ardından birçok üniversitede giderek etkinliklerini yitirdiler. Gazi Üniversitesi gibi faşist ablukanın yoğun olduğu ve demokratik kitle örgütlülüğünün bulunmadığı bazı alanlarda, demokratik kitle örgütlenmesi ve antifaşist güç birliği ihtiyacına yanıt verme çabasının ürünü olarak varlıklarını sürdürüyorlar. Emperyalist NATO zirvesine karşı gençliğin kitlesel ve militan direnişini hazırlamanın ve gerçekleştirmenin önemli araçları olacaktır emperyalist işgale ve NATO’ya karşı gençlik platformları.

Yükseköğrenim gençliğinin akademik-demokratik kitle örgütü olan öğrenci derneklerinin önemli bir bölümü bulundukları alanlarda daha çok yerel sorunlarla ilgili çalışmalar yürüttüler. Mevcut derneklerin gençliğin politik mücadelesi ile ilişkisinin daha güçlü kurulması, önümüzdeki süreçte de NATO’ya karşı gelişecek antiemperyalist gençlik hareketinin içine çekilmeleri mücadelenin büyümesine olduğu gibi derneklerin etkinlik kazanmasına da hizmet edecektir. Üniversitelerin büyük bölümünde ise öğrenci derneklerinin olmayışı yükseköğrenim gençliğinin kitlesel demokratik örgütlenme sorununun yakıcılığını halen sürdürdüğünü gösteriyor. Daha güçlü bir öğrenci gençlik hareketi için devrimci ve antifaşist gençlik örgütlerinin derneklerin kurulup yayılmasına öncülük etme görevi önemini koruyor.

Ortaöğrenim gençliği içinde kendiliğinden bir araya gelme eğilimleri güçleniyor. Bu eğilimler, devrimci müdahalelerle buluştuğu ölçüde LÖB’ler giderek yaygınlık kazanıyor. Merkezi demokratik kitle örgütleri olan DLB’ler, örgütlü oldukları alanlarda liseli gençliğin politik mücadelelere katılımını sağlamada veya paralı eğitime, özelleştirmeye, okulların sermayeye peşkeş çekilmesine, uyuşturucuya karşı eylemlerini geliştirmede belirleyici roller oynuyorlar. Liseli gençliğin taşıdığı büyük potansiyelin harekete dönüşmeye ve saflarından mücadeleye yeni bir akışın yaşanmaya başladığı bugünkü koşullarda, LÖB’lerin yaygınlaştırılmasına ve DLB’lerin her kentte örgütlenmesine duyulan güncel ihtiyaç daha güçlü hissediliyor.

Hareketin Temel Çizgileri ve Sorunlar

Öğrenci gençlik hareketinin taşıdığı politik karakter, onun güçlü yanını oluşturuyor. Emperyalist savaşa ve işgale karşı harekete geçen, hücretecrit saldırısına tavır alan, anadilde eğitim isteyen, tırmanan devlet terörüne karşı mücadeleyi büyüten, 1 Mayısla, Newroz’da, 8 Martla eylem alanlarındaki yerini alan öğrenci gençlik kitleleri tüm önemli toplumsal ve politik mücadelelerin temel bir dinamiği durumundadır.

Geride kalan dönem incelendiğinde görülecektir ki, gençlik hareketindeki en önemli gelişim onun politik karakterinde yaşanmıştır. Öğrenci gençlik hareketi antiemperyalist ve antifaşist bir çizgide ilerlemekte, ezilenlerin mücadelesinde devrimci bir rol oynamaktadır. Öğrenci gençliğin aydınların politik bakımdan en duyarlı bölüğünü oluşturmasından doğan bu durum, devrimci ve antifaşist gençlik örgütlerinin hareketin motor gücü olmasının da sonucudur. Söz konusu özellik, öğrenci gençliğin özgürlük ve sosyalizm, toplumsal adalet, toplumsal, ulusal ve cinsel eşitlik uğruna savaşımda taşıdığı büyük potansiyele işaret etmektedir.

Politik karakterindeki bu gelişime rağmen, gençlik hareketi genişleme sancıları çekmektedir. Girilen yerel akademik mücadeleler dahi birçok örnekte faşist terörle yüz yüze kalarak hızla politikleşmekte ve militanlaşmakta, ama bu ilerleme genelde darlaşma ve içe kapanmayla el ele gitmektedir. 2003’ün ilk yarısında Irakla emperyalist savaşa karşı mücadele sürecinde kitlesellik sınırları zorlanmış olsa da henüz aşılamamıştır. Kitleselleşerek ilerleyememesi, onbinlerce öğrencinin eylemliliğine doğru sıçrayamaması hareketin en önemli sorununu oluşturmaktadır. Faşist devlet terörü, politik gençlik örgütlerinin durumu ve gençliğin demokratik kitle örgütlenmesinin zayıflığı bu duruma yol açan dışsal ve içsel etmenlerdir.

Faşist devlet terörünün tırmanışı soruşturmaların ve tutuklamaların yoğunluğunda kendini gösterdi. Açılan binlerce soruşturma sonucunda yüzlerce öğrencinin uzaklaştırma cezası almasını ve onlarcasının üniversitelerden atılmasını artan tutuklamalar izledi. Sivil faşist saldırılar Gazi’den Dokuz Eylül’e, İstanbul ve Bursa’daki liselerden Çanakkale’ye ve Sivas’a uzanan bir yaygınlık kazandı. Polis saldırıları devrimci örgütlerin önderliğinde düzenlenen önemli ve kitlesel eylemlerin değişmezi haline gelmeye, Önder Babat’ın öldürülmesiyle devlet katliamları devreye sokulmaya başladı. Bu faşist terör öncelikle örgütlü devrimci öğrencileri yıldırmayı, iradelerini kırmayı ve dahası okullardan temizlemeyi hedefliyor. Yürütülen kararlı mücadeleler rejimin bu amaca ulaşmasını engelliyor. Ama aynı zamanda, faşist terör alternatif arayışındaki ve mücadeleye eğilimli çok daha geniş bir öğrenci kesimine gözdağı vermekte, umutsuzluk ve çaresizlik duygusu yaratmakta ve hareketin kitleselleşmesini sınırlandıran bir etkide bulunmaktadır. Tırmanan devlet terörüne karşı kararlı bir mücadele yürütülmesi, soruşturma ve tutuklama saldırısının püskürtülmesi, polisin ve sivil faşistlerin saldırganlığına karşı militan bir duruş sergilenmesi öğrenci gençlik hareketinin kitlesel gelişimi bakımından hayati önem taşımaktadır.

Yükseköğrenim ve ortaöğrenim gençliğinin güçlü demokratik kitle örgütlerinden yoksun oluşu hareketin içsel bir handikabı olmaya devam ediyor. Öğrenci kitlelerinin mücadelesinin işlevli akademik-demokratik örgütlenmelerde birleşerek ilerleyememesi hareketin kitleselleşmesini ve istikrar kazanmasını zorlaştırıyor, çıkışların dönemsel kalmasını getiriyor. Liselerde akademikdemokratik örgütlenmenin yasal bir hak olarak bile tanınmaması ise bu sorunu ağırlaştırıyor.

Üniversitelerde derneklerin, liselerde LÖB’lerin ve DLB’lerin örgütlenmesinde ve işlev kazanmasında gösterilecek öncü irade öğrenci gençlik hareketinin kitleselleşmesini sağlamak için her geçen gün daha fazla aciliyet kazanıyor.

Gençlik hareketinin politik gelişimi, kitleselleşmesi ve sıçramak ilerlemesi politik gençlik örgütlerinin güçleri, iradeleri, çalışma ve mücadele tarzlarıyla yakından ilişkilidir. Devrimci gençlik örgütlerinin önemli bölümünün politik irade zayıflığıyla sakatlanmış olan mücadele tarzları, kendine dönük politika yapma alışkanlıkları, kitlenin duygu, eğilim ve istemlerinden kopuk, içe dönük ve gettocu çalışma tarzları öğrenci gençlik hareketinin gelişim olanaklarının görülüp değerlendirilmesinin önünde engel oluyor. Öğrenci gençlik yığınlarının mücadeleye mesafeli yaklaşmasına neden olan bu durum, iddiasızlaşan ve kendini amaçlaştıran bir varoluş tarzını kronikleştiriyor. Oysa ki, “Hareketin dayandığı sınırları aşması ve kitleselleşerek gelişmesi sorununda mihenk taşı tam da politik öznenin iradesi ve yol açıcılığında somutlaşıyor.” (KGÖ 3. Kongre Belgeleri) Komünist gençlik iradesini ve militanlığını, “komünist kitle örgütüne” sıçrama yönünde yaşadığı zihinsel dönüşümle ve bunun çalışma tarzında yarattığı değişimlerle birleştirerek ilerliyor. “Komünist kitle örgütüne” şiarı, gençlik hareketinin kitleselleşerek sıçramasına devrimci müdahale anlamına da geliyor.

Devrimci ve antifaşist gençlik örgütlerinin kurduğu eylem birlikleri, kendi kuvvetlerinin toplamının çok üzerinde bir öğrenci kitlesinin harekete geçmesini sağlıyor. Politik ittifakların gençlik hareketinde tuttuğu önemli yer ortadayken, içsel bir zaaf olarak süregelen parçalılık hareketi güçten düşüren sonuçlar üretiyor. Bir yandan kendini amaçlaştıran varoluş tarzının keskinleştirdiği grupçuluk ve sekterlik, öte yandan reformizmin parçalayıcı rolü öğrenci gençliğin birleşik mücadelesini ve politik ittifakları köstekliyor.

Öğrenci gençliğin demokratik mücadelelerinin dışında kalan politik çizgisi ve grupçuluğu, TKP’yi gençlik hareketinden tecrit etmiştir. Grupçuluk ve sekterlik, ortak mücadelelerin ve eylem birliklerinin dışında bir yol tutturan Koordinasyon’u da gençlik hareketinden tecrit olmaya doğru götürmektedir. Ankara’da 6 Kasım’da ortak eylem henüz toplanma aşamasındayken, burjuva medyada yer bulma uğruna kendi başına polisle çatışmaya girmesi ve hemen ardından dağılması, Koordinasyon’un hanesine gençlik hareketinin gücünü bölen kötü bir fırsatçılık örneği olarak yazılmıştır.

Parçalılığın bir diğer bölüğünü meydana getiren Emek Gençliği’nin -ve yer yer Gençlik İnisiyatifininbaşını çektiği reformcu cenahın politik çizgisinin tipik özelliği taleplerde ve mücadele biçimlerinde en geri olanın savunması, rejimin saldırı menziline girmekten kaçınılmasıdır. Bu tutumları, birçok örnekte devrimci örgütlerin eylemlerden tecrit edilmesi çabalarıyla bütünleşmektedir. İstanbul’da ağırlıklı olarak reformcuların yer aldığı 16 Mart eylemine yaklaşmaya bile gerek görmeyen polis, az sonra devrimci ve yurtsever öğrencilerin eylemine azgınca saldırmıştır. Soruşturmalara karşı mücadelenin tamamen dışında kalan, sivil faşist saldırılara karşı devrimci şiddetin kullanılmasını engellemeye kilitlenen, gençlik eylemlerinde örneğin hücre ve tecrit terörüne karşı politik sloganların yükseltilmesine karşı çıkan, geçen yıllarda gelişen formasyon hakkı için mücadeleden hiçbir ders almayıp bu sene İstanbul’daki kıpırdanmalarda da hukuki mücadelenin önceliğini vazeden bu anlayışlar Koordinasyon’u eleştirmek adına 6 Kasım Ankara direnişini karalama ve Çukurova Üniversitesi’nde kurulan açlık grevi çadırına polisin azgınca saldırmasını çimenlerin üzerinden seyretmekle yetinme şeklinde trajik durumlara da düşmektedirler. Öğrenci gençlik mücadelesinin geride kalan döneminde neredeyse hiçbir çıkışta boy gösteremeyen bu gruplar, kitlelere umut ve mücadele gücü aşılamadıkları gibi parçalayıcı duruşları ile gençlik hareketinin birleşik ve kitlesel gelişimini frenlemektedirler.

Reformizmin parçalayıcı duruşunun bir başka versiyonu ajitasyon ve propaganda yasakçılığında izleniyor. Bu yasakçılık, “Gençlik hareketinin birliği” adına ya da “Geniş öğrenci kitlesi tepki gösterir” bahanesiyle politik örgütlerin eylemlerde kendini ortaya koyuşunu engelleme kararının ateşli savunuculuğunda ifadesini buluyor. “Politik örgütlülüğün ortaya konulması kitleleri ürkütür” görüşünü rehber edinerek eylemlerini “üniversite öğrencileri” adı altında yapmayı alışkanlık haline getiren bu kesimler kitlelere örgütsüzlük bilinci taşımakta, faşist terörün hedefi haline gelmemeyi amaç edinmekte, eylemlerde devrimci örgütlerin etkisizleştirilmesi için her şeyi yapmaktadırlar.

Tespitleriyle, politika ve çalışma tarzıyla, ortak mücadelelerdeki savunularıyla DGH da, gençlik hareketi içindeki reformist ve pasifist çizgiye eklemlenen bir rotada ilerlemektedir. Devlet terörü tırmandıkça ve mücadele daha militan biçimlere büründükçe yalpalamalar da ortaya çıkmaktadır. Soruşturmalara karşı mücadele sürecinde Adana’da açlık grevi daha büyük bir irade ve kararlılık gerektirdiğinde sürecin giderek dışına yuvarlanan, militan mücadele biçimleri karşısında nutku tutulan, 13 Mart’ta çatışmaya girilmesini engellemeye çalışan Ekim Gençliği’nin duruşu bunun tipik örneğidir.

Öğrenci gençlik hareketinin bir boyutunu da Kürt gençliğinin mücadelesi oluşturuyor. 10-17 Kasım anadilde eğitim haftası etkinlikleri, Kürtçe eğitim için eylemler, Halepçe katliamının yıldönümündeki protestolar, bir dizi üniversiteye de yayılan görkemli Newroz gösterileri Kürt gençliğinin mücadeleci kimliğini, dinamizmini ve potansiyelini bir kez daha gösterdi. Ancak BA-GEH’in genelde reformcu gençlik çevreleriyle birlikte hareket etmesi ve öğrenci gençliğin önemli mücadelelerinin dışında kalması, söz konusu mücadele dinamiğinin ve potansiyelinin gençlik hareketine güç katmasına engel oluyor.

Bu parçalanmışlık tablosuna karşın özellikle soruşturmalara karşı mücadele, gençlik hareketi içinden bir birleşme eğiliminin filiz sürmesine olanak sundu. Komünist gençliğin ve Gençlik Derneği’nin merkezinde durduğu kararlı ve birlikte mücadele eğilimi, diğer bazı politik gençlik gruplarını da çevresinde toplayarak öğrenci gençlik hareketinin bu dönem gelişen bir yanını ortaya çıkardı. Nitekim 13 Mart direnişi de, tıpkı 6 Kasım direnişi gibi, bu birleşik ve kararlı mücadele çizgisinin ürünü olarak gerçekleşti. Gençlik hareketinin dayandığı sınırları aşarak sıçrayabilmesi için ısrarla geliştirilmesi gereken temel bir yöndür bu.

Ezilenlerin Birleşik Mücadelesi ve Gençlik Hareketi

Aydınların politik bakımdan en duyarlı bölüğü olan öğrenci gençlik ezilenlerin tüm mücadelelerinde yer almalı ve en önde dövüşme cesaretini göstermelidir. Gençliğin bu yöndeki her ileri atılışı ezilenlerin birleşik devrimci mücadelesinin büyütülmesinin kaldıracı olacaktır. Komünist gençliğin önderliğinde İstanbul liseli gençliğinin, KESK’in 11 Aralık grevine boykotlar ve eylemlerle katılımı yürünecek yolu işaretleyen bir örnektir.

YÖK’e ya da soruşturmalara karşı mücadele sadece gençliğin sorunu değildir; işçi sınıfı ve emekçiler için de temel bir mücadele gündemidir. Öğrenci gençliğin karşı karşıya kaldığı saldırılar ve talepleri ezilenlerin eylemliliğinin konusu olmadıkça, gençlik hareketinin gelişim zemini önemli bir zayıflık taşır. Dahası, sosyalizm için ezilenlerin bütün mücadelelerine önderlik etmesi gereken işçi sınıfının devrimci sınıf bilinci sakatlanmış halde kalır.

Soruşturmalara karşı mücadelede özellikle alternatif üniversite ile aydınların ve demokratik kitle örgütlerinin desteğinin alınması geride kalan dönemin önemli bir kazanımıydı. Ancak EğitimSen merkezinin ve birçok şube yönetiminin kayıtsızlıkları, açlık grevlerinin ve 13 Mart’ın dışında kalmaları öğrenci gençliğin birleşik mücadele isteğinin karşılık bulmasını zayıflattı. Reformist gençlik grupları öğrenci gençlik mücadelesinin içinde parçalayıcı bir duruş sergilerken, aynı reformist grupların Eğitim-Sen yönetimlerinde hakim olan güçleri, bu kayıtsızlıklarıyla gençlik hareketini dıştan sınırlamaya kalkıştılar. Oysa ki bu anlayış ve tarz, sadece ezilenlerin birleşik mücadelesini büyütmeye engel olmakla kalmamakta, aynı zamanda KESK’in ve Eğitim-Sen’in sendikal sorunlar için dahi mücadele gücünü kırmakta ve emekçi memur hareketini zayıflatmaktadır.

Öğrenci gençlik Eğitim-Sen’in düzenlemeye hazırlandığı Demokratik Eğitim Kurultayı’na güçlü bir katılım sağlayarak tabandan ortak mücadele kanallarının inşa edilmesine ve eğitim emekçileriyle birleşik mücadelenin geliştirilmesine elverişli olanakları değerlendirebilir. İşçilerin ve emekçilerin grev ve eylemlerinde “İşyerlerinde, eğitimde, sağlıkta özelleştirmeye son!”, “KYTK’na ve yeni YÖK yasasına hayır!” gibi şiarlarla yer almak da birleşik mücadele gücünü büyütmeye hizmet eden anlamlı adımlar olacaktır.

ESP, YÖK’e karşı mücadelede ve 6 Kasım’da, soruşturmalara karşı direnişte, alternatif üniversitede ve açlık grevlerinde aktif bir rol oynayarak birleşik mücadele pratiğinin öncüsü olduğunu gösterdi. Tüm bu mücadelelerin içinde yer alarak ve kendi kuvvetleriyle de eylemler örgütleyerek öğrenci gençlik hareketine güç vermenin yanı sıra işçi sınıfının ve ezilen milyonların devrimci bilincini ve eylemliliğini geliştirmenin adımlarını attı. Ezilenlerin devrimci öncüsünün politik mücadele tarzını ete kemiğe büründürdü.

Özgürlüğü ve Onuru Savunmak İçin

Komünist gençlik, geride kalan süreçte öğrenci gençlik hareketinin her anında ve adımında kalın izler bıraktı. Seçim çalışmalarında biriktirdiği moral, deneyim, özgüven ve irade onun yeni atımının mayası olacak. Mücadele sahnesine çıkan Sosyalist Gençlik Dernekleri ile gençliğin sosyalist soluğu büyük bir güç kazanacak. “Komünist kitle örgütüne” dönüşüm, birleşik ve kitlesel bir devrimci gençlik hareketinin gelişimine önderlik etme pratiğinde izlenecek.

Öğrenci gençlik hareketinin gelişim parolası berraklaşıyor: “Boykot, işgal, direniş!” Şimdi hedefte emperyalist haydutların İstanbul’daki NATO zirvesi var. Öğrenci gençlik mücadelesi Irak halkının, Filistin halkının, Afganistan halkının ve yerkürenin her yanında emperyalist barbarlığa boyun eğmeyerek mücadele eden ezilenlerin gücüne güç katacak. Gençlik, bu toprakları NATO için cehenneme çevirecek olan halklarımızın öncü savaşçı bölüğü olarak dövüşecek, özgürlüğünü ve onurunu savunacak.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi