Sayı 15 / Ocak-Şubat 2004

R.T. Erdoğan'ın Washington 'ziyaret'inde ABD-Türkiye ilişkilerinin bundan sonraki seyri üzerinde etkide bulunacak bir dizi temel sorunun masaya yatırıldığı ve ele alındığı anlaşılıyor. Irak ve Kürt sorunu, Kıbrıs'ın yeni statüsü, Türkiye'deki Amerikan üslerinin yeni konumu bu faktörlerin ilk sıralarında yer alıyor.

Kıbrıs meselesiyle ilgili peşpeşe yaşanan sıcak gelişmeler, Washington görüşmelerinin perde arkasındaki havayı yansıtması bakımından ilk elden taze ipuçları sunuyor. Erdoğan'ın ABD'den Kıbrıs'ta açıkça arabuluculuk yapmasını talep etmesi -bunu kendi çapında bir siyasi rüşvet olarak kabul etmek gerekir- dikkat çekici bir durumdu. Bu, ABD emperyalizminin Kıbrıs meselesinde doğrudan bir inisiyatif kullanmasını istemek demektir ki, açıkça AB emperyalistlerinin adadaki stratejik planlarına çomak sokmak anlamına geliyor. Nitekim birkaç gün içinde ABD'nin Kıbrıs'ta üs talep ettiği ve garantörlük yetkisi istediği haberleri ortalığı kaplayıverdi.

Yerel seçimler bütün toplumsal sınıfların gündeminde olduğu içindir ki, tüm siyasal güçler, parti ve örgütler az ya da çok bu konuya eğiliyorlar. 28 Mart yerel seçimleri için hazırlık çalışmaları başlıca siyasal parti ve örgütlerin gündeminin ağırlık merkezine yerleşti. Burjuva partiler bakımından başka türlü olması da beklenemez zaten. Onlar varlıklarının gereğini yapıyorlar. İşçi sınıfı ve emekçilerden, ezilenlerden, halklarımızdan yana olma iddiasındaki yasalcı, reformist parti ve örgütler de yerel seçim gündemine kilitlenmiş bulunuyorlar. Diğer yandan işçi sınıfı ve emekçilerden, ezilenlerden yana olma iddiası taşıyan devrimci parti ve örgütlerin konunun gerektirdiği ilgi ve çabayı göstermedikleri ve gösteremedikleri de bu tablo içerisinde ayan beyan gözler önüne seriliyor.

Patlayıcı Maddeler Her Yerde Birikiyor

Bugün uluslararası gelişmelerin merkezinde duran sorun, Irak işgali ve büyüyen direniştir. Tüm politik güçler bu gerçek karşısında bir tutum almak zorunda kalıyorlar. Proletarya ve ezilenleri geniş ölçüde birleştiren Irak’ın işgali sorunu, emperyalistler ve uşak devletler cephesini bölmeye devam ediyor.

KADEK’in feshini yurtsever basın “Leninist parti şekillenmesinin sonu” diye duyurdu. KADEK’in feshi, KADEK’ten PKK döneminin devrimci iz ve kalıntılarının tasfiyesi anlamına da geliyordu. KADEK’in feshi haberinin bu şekilde verilişi gizlenemez, kaba bir burjuva sınıfsal haz ve sevinç yüklüdür. Hareketin önderliğinin devrimci yanlarının tasfiyesinde birkaç kez tanık olduğumuz durum, bir kez daha, ama çok daha radikal biçimde yaşanıyordu.

İşçi Partisi-MHP-ADD’nin; 2003 Şubatı’nda Kıbrıs’ta “Denktaş’la Omuz Omuza” mitinginden sonra, Eylül ayında ortak düzenledikleri “Kerkük Türktür” Taksim mitingi de fiyaskoyla sonuçlandı.

Bu şovenist birliğin, kitle eyleminde güçsüz kalması, dayandığı politikaların -burjuvazi açısından gerileyen politikalar olmalarına rağmen- etkisiz ve mücadele açısından ihmal edilebilir olduğunu göstermez. Çünkü, sahipleri gerici faşist bir kitle hareketi geliştirmekte zayıf kalsalar bile, gerçekte bu politikalar, Türk burjuvazisinin on yıllar boyunca benimsediği, işlediği ve geniş emekçi yığınları zehirlediği politikalardır.

Ezilenlerin sömürgeci faşist rejimden hızlı bir kopuş yaşamakta olduğu koşullarda “değişim” argümanını yükselten AKP, 3 Kasım genel seçimlerinden Türk burjuva parlamentosundaki koltukların neredeyse 2/3’lük çoğunluğunu elde ederek çıktı. AKP’nin Kasımpaşalısı, “İşsizliğe, yoksulluğa ve yolsuzluğa son vereceğiz” diyor, halkın temsilcisi olduklarını savunuyordu.

“Acil Eylem Planı”ndan başlayarak AKP’nin önceliği, hükümet politikaları ve uygulamalarıyla ABD emperyalizmine ve işbirlikçi sermaye oligarşisine güven vermeye girişmek oldu. Kasımpaşalı’nın kabadayılığı ABD’li emperyalist efendilerine ve generallere değil; ezilenlere, halka karşıydı.

Komünist Manifesto, içeriğine göre değil, ama biçimine göre proletaryanın mücadelesi öncelikle ulusaldır, diyordu. Bu teorik belirleme sonraki yıllarda sınıf savaşımı, sosyalizm pratiği ve tarihsel deneyimleriyle defalarca ve tartışma götürmeyecek tarzda kanıtlandı. Hem emperyalist kapitalizm ve karşı devrim cephesindeki gelişmeler, hem de sosyalizm pratiği, uluslararası komünist hareketin yaşadığı örgütsel ve ideolojik kriz, kapitalist restorasyon, SB ve Doğu Avrupa ülkelerinde revizyonist ve sosyal emperyalist yönetimlerdeki çözülmelerin emeğin ve komünist hareketin düşünce, örgüt ve eylem dünyasına yansımaları bunu fazlasıyla gösterdi.

Sınıf Teorisi dergisi, 5. sayısında, “Programdan” başlığıyla bir köşe açtı. Bu köşede Maoist Komünist Partisi’nin (MKP) 1. Kongresi’nde kabul edilen program açılarak tartışılıyor. Köşenin ilk konusu ise, “Devrimin dostları ve düşmanları kimlerdir” gibi, Mao Zedung’un deyişiyle “devrimin en hayati sorunu”na ayrılmıştı.

Maocu dostlarımız, yazı boyunca, gerçek yaşam ile zihinlerindeki dogmanın kalın duvarları arasındaki çatışmayı yaşıyorlar. Kimi noktalarda hayata temas ediyor; ama sonra büyük bir hızla dogmanın güvenilir sığınağına geri sıçrıyorlar.

Sovyet sosyal emperyalizminin çöküşüyle patlak veren milliyetçi çatışmalar ve boğazlaşmalar, emperyalist burjuvazi tarafından ulusların federal, siyasi özerklik gibi yönetsel haklar elde etmelerinin kaçınılmaz sonucu olarak propaganda edildi. Bu ülkelerdeki milliyetçi boğazlaşmalar, büyük ölçüde yerel burjuvaziler ve Batılı emperyalist burjuvaziler tarafından gerçekleştirildi ve kışkırtıldı. Böyle olmasına rağmen, geçmiş on yıllarda ulusal kurtuluş hareketlerinden büyük darbeler yiyen emperyalizmin ideologları, bu durumu, emperyalist-burjuva köleci barışı dayatmanın ideolojik aracı olarak kullandılar.

Filistin Kadın Komiteleri Başkanı Maha Nassar, İstanbul Kadın Platformu’nun davetlisi olarak Kasım ayında Türkiye’deydi. Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’ne (FHKC) politik bakımdan yakınlığıyla bilinen bu kadın örgütünün temsilcisiyle, Filistin ve Ortadoğu’daki mücadele üzerine söyleştik. Bölgemizi bir Filistinli devrimci kadın politikacının gözünden görmek ve Filistin devrimci hareketinin bugünkü temsilcilerinden biriyle röportaj yapmak, itiraf edelim, bizim için de çok heyecan verici bir deneyimdi. Siz okurlarımızın da aynı heyecanla okuyacağını tahmin ediyoruz.

Sunu

Bu kısa broşür, sosyalistlerin kent sorunu ve yerel yönetimlere yaklaşımının bazı temel hususlarını ele almaktadır. Kapitalist iktidar ile yerel yönetim, işçi sınıfının iktidarı ile yerel yönetim arasındaki ilişkinin doğru kavranması ve bu konuda her türlü yanılgının aşılması, yanı sıra sosyalist iktidar perspektifi ve programının bazı temel hususlarının karartılmasına karşı işçi ve emekçileri, devrimcileri, devrimci marksizmin görüş ve önerileriyle eğitimine ve proletaryanın bilimsel sosyalist dünya görüşü ile silahlandırılmasına katkı amacını taşımaktadır.

Onlar gerilla komutanları. Rubiela’nın yüzü yerlilerin derin çizgilerini taşıyor. Canlı ve çok güçlü görünüyor. Sonia kırılgan gözüküyor, yüzü katı ve bakışları sert. Hemen resmiyet ve güvensizliğini ifade etti. Daha sonra sözlerini yumuşattı, çözülmesi güç tavırlarını bıraktı ve en sonunda gülümsedi. Belirleyici (her şeyi belirleyen ve hayat tecrübesi kazandıran) kararlar verdikleri kritik anlar hakkında konuştuk. Neden gerillaya katıldıklarını sordum.

Piyasaların serbestleştirilmesi olarak tanımlanan neoliberal politikalar sermayenin dünya pazarında dolaşımını, keza çok uluslu şirketlerin yatırımlarının önündeki engellerin kaldırılmasını, yine henüz çok uluslu şirketlerin kontrolüne girmemiş sektörlerin onların egemenliğine sokulması ve ulusal pazarları koruyucu yasal düzenlemelerin kaldırılarak esas olarak ihracata yönelik üretimin teşvik edilmesini vb. kapsamaktadır. Özelleştirme de emperyalist neoliberal politikaların önde gelen uygulama araçlarından birisidir.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi