Sayı 8 / Temmuz-Ağustos 2002

Emperyalist savaş saldırganlığının kara bulutları Ortadoğu üzerinde de ağır ağır birikmeye devam ediyor. İsrail siyonizminin Filistin işgali savaşın haberci şimşekleriydi. Gümbürtü Irak'ın işgaliyle kopacak. Petrolün ve doların kirli karışımı Ortadoğu halkları üzerine kurşun ve bomba olarak yağacak. İsrail ve Türkiye, Amerika emperyalizminin Ortadoğu'da kurmayı planladığı bu esaret düzeninin gönüllü bekçileri olarak tam tekmil savaş hazırlığı yürütüyorlar. Gelişmeleri değerlendirdiğimiz "Emperyalist Savaşa Hayır Kahrolsun ABD Emperyalizmi" yazısı enternasyonalist devrimci görevler kapsamında komünistlerin hareket tarzını da net olarak tanımlıyor; bütün olanakları zorlayarak halkların antiemperyalist dayanışmasını örgütleme, uluslararası düzeyde savaş aleyhtarı birliktelikleri örgütleme yada kurulu örgütlere katılma ve aktif çalışma.

ABD emperyalizmi bir kez daha Ortadoğu’yu kan ve ateşe boğmaya hazırlanıyor. Sürdürülen girişimlerden ve yapılan açıklamalardan emperyalist müdahale kararının kesinleştiği anlaşılıyor. Irak’a emperyalist ABD işgaline yönelik askeri, siyasi, diplomatik trafik alabildiğine hız kazandı. Savaşa adım adım yaklaşılıyor. Müdahalenin zamanı ABD’nin gerekli hazırlıkları tamamlamasına bağlı. ABD bu konuda hummalı bir çalışma yürütüyor. Katar, B.A.E, Bahreyn, Kuveyt’te yeni üsler inşa ediyor; var olanları savaş ihtiyaçlarına göre yeniden düzenliyor. Türkiye ile birlikte G. Kürdistan’da askeri varlığını güçlendiriyor. Buradaki havaalanlarını kullanılır hale getiriyor.

AB’ye uyum yasalarının TBMM’de kabul edildiği sabah sermaye basını öyle bir hava estirdi ki, ne olduğundan habersiz biri, parlamenter bir devrim olduğunu sanabilirdi. “Artık Avrupalıyız”, “Bıjî Türkiye” manşet ve makale başlıkları aldı başını yürüdü. Bir gece önce geri, fakir bir Asyalı olarak yatan insanlar sabah Batılı, zengin bir Avrupalı olarak uyandıklarını düşünsünler diye burjuvazinin kalem askerlerine “atış serbest” komutu verildi. Palavra ateşi ortalığı toza dumana boğdu. Kimi milletvekilleri de sahiden büyük bir iş yaptıkları duygusuyla heyecana boğuldu. Örneğin; DYP’li Ahmet İyimaya “önemli bir dönüşüm ve sıçrama noktasındayız. Aynen Buğra Han’ın şamanizmden İslamiyete geçişi, Atatürk’ün saltanattan cumhuriyete geçişi gibi büyük bir dönüşüm” bile dedi.

Gazeteler, Kara Yüzler ruh haline değil de, aksine ürkek "liberalizm” ruh haline sahip Kafkasya Genel Valisi’nin raporundan defalarca söz ettiler. Genel vali ayrıca Rus olmayan halkların yapay olarak Ruslaştırılmasına karşı olduğunu dile getirmektedir. Kafkasya'da Rus olmayan halkların temsilcilerinin çocuklara Rusça öğretmek için kendiliklerinden çaba gösterdiklerini, örneğin Rus dilinin zorunlu olmadığı Ermeni papaz okullarında olduğu gibi.

Kuzey Kürdistan’da patlak veren anti-emperyalist demokratik devrimimiz bir dizi öznel ve nesnel nedene bağlı olarak yenilgiye uğradı. 1984’te PKK önderliğinde başlatılan gerilla mücadelesi 1990’da serhıldanlarla buluşarak, Kuzey Kürdistan çapında bir devrime dönüşmüştü. Gerilla hareketi ile birleşen devrimci kitle başkaldırısı 1992 Newroz’unda doruğa ulaştı.

PKK, İmralı süreciyle benimsediği tasfiyeci stratejisini onayladığı ve adını da değiştirdiği 8. Kongresi’ni 2002 Nisan’ında sonuçlandırdı. Burjuva medya, özellikle PKK’nin “terör listesinden çıkmak için ad değiştirdiği ve ‘siyasallaşma’ oyunu” üzerine yoğunlaşırken, genelkurmay, buna “silahlı güçlerini tasfiye etmesi gerekir”i ekledi.

Tersane havzaları denince neler gelir aklımıza? Birazdan bu gerçeği, etiyle kemiğiyle, acısı ve tatlısıyla birinci elden tanığının dilinden okuyacaksınız. Ondan önce röportaja girerken bir şeyler söylemek istedik.

Havzalarda yapılan üretimin içeriği, yöntemleriyle ilgili. Tersaneler kapitalist ekonomide stratejik öneme sahip işyerleri arasındadır. Teknolojik gelişmenin ve yenilenmenin en çok hissedildiği yerler. Bu özelliğiyle de birçok iş kolundaki gelişmeyi tetikliyor. Tersanelerdeki gemi sanayinde çalışan bir işçi, yan sanayide yedi işçiye istihdam yaratıyor.

İşsizlik, yani ücretli emekçilerin işgüçlerini satamamaları durumu, kapitalist sisteme özgü ve ondan ayrılmaz bir olgudur.(1) Çalışmak isteyen, ama çalışamayan, bundan dolayı da temel geçim araçlarından yoksun kalan işsizler, kapitalizmin içsel çelişkilerinin çarpıcı bir görünümüdür. Kapitalizmin ilk dönemlerinde işsizliğe bir “doğum hastalığı” gözüyle bakılmışsa da, kapitalizm geliştikçe işsizlik sorununun aşılamaması, sabit bir sorun haline gelmesi, bu düşünceyi çürütmüştür.

Aracın amacı uygunluğu sorununun ciddi boyutlarda baş gösterdiği her yerde kaynağa ilişkin olarak temel bir anlayış sorunu da var demektir. Aracın yeniden düzenlenmesi ya da tümden değiştirilmesi gibi “pratik” görünen zorunlu adımların zamanında atılamaması bu nedenle yaşanır. Sonuç; kendi çapında bir kriz süreci/durumudur; araç giderek amaca yabancılaşır, adeta “bağımsız”laşır, kendinin amacı haline gelmeye başlar. Araç üzerinde belirleyiciliğini yitirmeye başlayan amaç ise soyutlaşır ve genelleşir; aracın durumu, amacın biçimine dönüşür.

Bir tantanadır almış başını gidiyor. Üniversitelerde yeni bir kürsü kuruldu da bizim haberimiz mi olmadı!? Bir sürü zırvalog, tv kanallarında, gazete köşelerinde boy veriyor. Eskilerde de ara sıra sesleri çıkıyordu, ama daha cılız, daha utangaç. Bugünlerde mantar gibi bitiveriyor mübarekler. Bir de arsız, utanmazlar ki, şaşar insan. Hele hele, Arjantin’de emekçiler ayaklanınca zırvaloglar borsada tavan yapmıştı. Coğrafyamız emekçilerine dair öyle “bilimsel” tahliller yapıyorlar ki, ikna olmamak mümkün değildi(!)

Düşünce iyi düşünülsün. Söz iyi söylensin. İş iyi yapılsın. (Zerdüşt Spitama)

Pakistanlı şair Faiz Ahmet Faiz, sürgüne götürülürken, “vahşetin zehrinden içenler/ kazanamayacaklar ne bugün, ne yarın/ aşıkların buluştuğu yerde./ ışıkları söndürebilirler belki/ karartamazlar fakat ayışığını” diyordu.

Avrupa’da iktidara gelen ve 1930’lu yıllar ile 1940’lı yılların başında şaha kalkan faşizm, Avrupa proletaryası ve muhalif güçlerini ezmiş, dünya halklarına vahşice saldırarak insanlığın kâbusu haline gelmişti. Hitler iktidara geldiğinde sendikanın gazetesine “Sosyalizmin Zaferi” olarak manşet atılırken, Alman faşizminin ilk işi demokratik kazanımları rafa kaldırmak, partileri kapatmak, ilerici, sosyalist örgütlenmeleri dağıtmak ve dünya hegemonyası yolunda genç sosyalist ülke Sovyetler Birliği’ne saldırmak oldu.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi