Aymasan Öncü İşçileriyle Röportaj: Temsilcinin Bir Erkek Bir Kadın Olmasında Direttik

Nebahat Kahraman: Aymasan'da çalışan 246 işçiden 74'ü kadındı. Kadın işçilerin ezici çoğunluğu (60-65 civarında) direnişte yer aldı. Nebahat Kahraman onlardan birisi. Ondan özellikle kadın sorununun işçilerin günlük yaşamına, ilişkilerine ve direnişe pratik yansımalarını öğrenmeye çalıştık.

 

Direniş öncesinde, o dört yıllık sendikalı süreçte aktif işçilerden olanlardan birisi miydin yoksa direniş sürecinde mi aktifleştin?

Fabrikada doğru bulduğum şeyler için mutlaka öne çıkıyordum. Doğru bildiğim olaylara karışıyordum. Yemekhanede toplantılar olduğunda kalkıp, insanlara hitaben konuşurdum, pasif değildim. Direniş çadırında da öyle önlerde durmaya çalışırdım. Kendime doğru geldiği kadarıyla insanlara örnek olmaya çalıştım. Tabii genç olmam ve bekar olmamdan dolayı bu insanlara önderlik yapamadım! Onların deneyimine göre ben gençtim ve onları yönlendiremez ya da onlara şunu yapar mısın diyemezdim.

Aymasan'da kaç kadın işçi çalışıyordu?

Toplam 74 sanıyorum. Direnişte bayanlar çoğunluktaydı. Katılmayanlar on kişi kadardı. Direnişe aktif katılan sayısı, en son 108 kişiydi.

Çadırın günlük düzenlenmesinde, çayın konulması, gelen misafirlerin ağırlanması, onlarla konuşmak, oranın temizlenmesi, düzenlenmesinde hep kadınlar öne çıkıyordu. Özel görev alıyorlardı. İlk bakışta bu oldukça olumlu gibi görünen bir şey, ama sence bir sorun yok muydu?

Çadıra gelen insanlar bakıyorlar en çok çalışan kadınlar, erkekler oturuyorlar. Ama tam aksine biz, erkeklerin de çalışmasını istiyorduk. Mutfakta onlara da iş vermeye çalışıyorduk. Ortalığın temizlenmesinde onlara da iş vermeye çalışıyorduk. Bu onların üzerinde o kadar etkili olmadı, ama yapanlar vardı. Orada sadece bayanların iş yapmaması, erkeklerin de iş yapması, hayatın müşterek olduğunu ve her şeyin paylaşılması gerektiğini söylüyorduk. Erkekler ilk önce bizim gece nöbete kalmamızı istemiyorlardı. Bunun için aramızda bir tartışma oldu ve sonuçta biz kalacağımızı belirttik onlara.

Niye gece nöbete kalmanızı istemiyorlardı?

Kadın olduğumuz için tabii ki. Etraftan laf gelecek, insanlar dedikodu yapacak, bayanlar orada, acaba niçin kalıyorlar gibilerinden. Sonuçta biz burada sizinle aynı çatı altında çalıştıysak, aynı çatı altında birbirimize kardeş gözüyle baktıysak burada da kardeş gözüyle bakacağız dedik.

Kadın ve erkek işçilerin arasındaki diyalog nasıldı?

Kesinlikle birbirlerinden ayrıydılar. Ben çok iyi hatırlıyorum, yemekhaneye girdiğimiz zaman erkekler yemekhanenin sol tarafında kadınlar sağ tarafında otururlardı. Birbirleriyle konuşma, diyalog falan yoktu. Sendika geldikten sonra, yavaş yavaş, biraz daha kendini geliştirmiş olan erkekler bayanlarla konuşmaya başladılar.

Öncesinde daha çok cinsel kimlikler mi öne çıkıyordu?

Bu genelde işverenin yaptığı bir taktikti. Bizleri işyerine ilk aldığı zaman cinsel olarak, güzelse işe alıyorlardı. Ondan sonra işte kendi şefleri, usta başları eğer o bayanı ayarlayabiliyorlarsa ayartıyordu.

Samimiyet, saygının dozunu aşan ilişkiler kurabiliyorsa o bayanın önünü açıyorlardı.

Tabii o bayanla ilişki kurmaya çalışırlardı. O bayan da o yönde eğilimliyse ilişkisi devam ediyordu. Sonra koptuğunda bazı erkek işçiler, onun bunun altına yatıyorsa, bizim de altımıza yatar gözüyle bakmaya başlıyorlar. Bu bilinçli, kadınları aşağılamak için. Bir kadın iş yerinde çalışmaması lazım, eğer bu kadın çalışıyorsa böyle aşağılık şartlarda çalışır demeye getiriyorlardı. Ahlaksızdır gözüyle bakılıyordu.

İşyerinizin temsilcilerinden biri kadın. Ama aynı zamanda sen anlatıyorsun işte bu işyerinde kadın ve erkeklerin ciddi sorunları vardı diyorsun. Bunu hazmedebildi mi erkekler? Tabii ki hazmettiler, sonuçta çoğunluk bayandık. Sesimizi dile getirecek yapıda bayanlar vardı. Biz temsilcilik noktasında kesinlikle bir erkek bir bayan olmasında direttik. İkisinin de erkek olmaması gerektiğini söyledik. Sevgül'ün gelmesinde biz bayanlar etkili olduk.

Erkek işçiler bunu nasıl karşıladılar?

İlk başta tabii ki tepkiliydiler, ama zaman içerisinde baktılar ki bu insan daha çok sahipleniyor temsilciliği, erkek temsilciye göre işini daha çok özveriyle yapıyor. Demek ki o zaman bayan da temsilcilik yapabilir demek zorunda kaldılar.

Sizinle rekabet edenler oldu mu? Bak o kadın haliyle bunu yapıyor, ben de yaparım diyenler oldu mu? Ya da bunlardan olumlu bir sonuç çıkartıp, kendini geliştirenler var mıydı?

O anlamda rekabet eden olmadı. Şöyle bir olumluluğa dönüştürüldü, biraz daha olumlu olan insan, biraz daha düşüncesi açık olan insan, bayanlarla ilişkileri daha düzeyli olan erkeklerde gerçekten bir gelişme oldu. Bizimle ilişkisi iyi olan erkeklerde gerçekten gelişme oldu. Kendisini kabullendirdi. Bir şey yapılması gerektiği zaman direkt bizim yanımıza geliyorlardı. Birlikte konuşuyorduk, yapılması gerekiyorsa beraber yapıyorduk. O insan gelip danışıyordu şunu yapalım mı, bunu yapalım mı diye. Böyle olanlar da vardı, tam aksine bize karşı tavırlı olanlar da oldu. Hiçbir iş yapmak istemeyenlerde çıktı.

Aymasan'da kadınlar, en başından beri en öndeydi. Ama direnişin 46. gününe kadar kadın komitesi yoktu. Siz bu ihtiyacı fark etmediniz mi?

Tabii ki ihtiyacı fark ettik, ama kuramadık. O da erkeklerin feodal yapılarından kaynaklıydı, çadıra gelmelerine engel oldukları için sayıları çok azdı. Ben biraz daha ilerideyim diyen insan bile eşini getirmedi.

Kadın komitesini gerek siz mi buldular ilk zamanlar?

Tabii ki gereksiz buldular. Biz zaten geliyoruz onlar niye geliyorlar diye düşünüyorlardı. Eşimiz de çadıra gelirse bizimle beraber gelişecek ve en azından evde ekmek kavgamız olmayacak, bunu göremediler.

İçeride bayanların arasında bazı ayrışmalar vardı. Araları bozuk olan insanlar vardı. Kırgın olduklarından dolayı birbirlerine destek vermiyorlardı. Çadıra geldiğimiz zaman bu ayrılıklar, kırıklıklar olduğu için birleştiremedik. O insanlar tavırlarına devam ettiler. Biz her ne kadar o engeli aşmaya çalıştıysak da içlerine kapanık oldukları için sonuç alamadık.

Çadırda kadınların olması, Topselvi halkının duyarlılığını artırdı diyebilir miyiz?

Topselvi halkı çadırda bayanları gördükleri zaman giriyorlardı, eğer çadırda bayan yoksa gelmiyorlardı.

Çadırda çok güzel bir kütüphane olmasına rağmen kadın işçiler belli bir zaman kitap okurken daha sonra dantel, nakış, kazak örmeye başladılar. Bunu nasıl değerlendiriyorsun?

İlk zamanlar bayanların elişi örmelerine karşı çıktık. Kendilerini kitaplara vermelerinin gerektiğini, burada gazete okuduğumuzu, gazetenin dinlenmesi gerektiğini, bunlar üzerinde tartışma yapmamız gerektiğini söyledik. Bazıları ısrar ettiler, bazıları da devam ettiler. Kermes için etkinlik yapacağımız için bayanların yine elişi yapmaları gerektiği zaman onlar da bunu daha bir heves ve heyecanla yaptılar.

Direnişinizde 15-20 kadar göçmen (muhacir) bayan vardı. Bunlar direniş yerinde belki fiilen katılımcıydı, her gün gelip gidiyordu, ama oturup kazaklarını ören kenarda duran kadınlardı. Bunları neden kazanamadınız, direnişte daha etkin kılamadınız?

Bunlar göçmen oldukları için geldikleri Yugoslavya, Bulgaristan gibi memleketlerde daha önce sosyalizmle tanışmışlar. Türkiyede de o özgürlüğü kullanmak istemediler, kendi içlerine kapalı kaldılar. O insanlarla ne kadar konuşursan konuş, ne kadar diyalog yaparsan yap. Konuştuğunda şu şöyle olmalı dediğinde kabulleniyor, ama yapalım dediğinde gelmek istemiyor.

Kadın işçiler genel olarak daha hızlı politikleşiyorlar, bilinçleniyorlar gibi bir yorum yapabilir miyiz?

Yaşadıkları hayattan dolayı yoğun baskı altında kaldıkları için -hem evde hem işyerinde politikayla tanıştıkları zaman eğer onu kavrayabiliyorlarsa, onu anlayabiliyorlarsa daha çabuk gelişiyorlar, ama anlamazlarsa kaldıkları yerden devam ediyorlar. Ama anladıkları zaman da peşini bırakmazlar hızla devam ederler.

Kadınlar arasında küskünlük, kişisel çekişme, çatışmalar çok vardı. Bunları nasıl aştınız zamanla?

Şunu söyledik; bu çadır hepimizin, direniş bizim. Bu çadıra sahip çıkmamız lazım, bu direnişe sahip çıkmamız lazım. Yani bu sadece benim direnişim değil, sonuçta sen de burada işçisin, ben de burada işçiyim; sen de bu işe girmek istiyorsun ben de girmek istiyorum, o zaman birlikte bu işi yapmamız lazım. Ortak iş yapıldığı zaman, kolektif olduğu zaman sen o insanla bir şeyler paylaşırsın. Kolektif yapmazsan kendi başına bireysel hareket edersen ortak hiçbir şey yapamazsın.

Çok değişik kadın kurumlarından kadınlar, yazarlar, aydınlar direnişe destek vermek, dayanışmak için geldiler. Hatta gözaltına alındılar, sonra tekrar geldiler. Bu olayı nasıl değerlendiriyorsun ?

Onlar geç bir saatte çadırımıza geldiler. Polisin engellemesiyle karşılaştılar. Bu engelleme olmasaydı daha erken bir saatte gelselerdi ve bizim çadırdaki bayanların o insanları görmesini, tanışmasını isterdim. Çünkü sonuçta orada bir şair Ruhan Mavruk vardı, şiirini çok içten okudu, çok iyi okudu ve ben o insanların da diğer bayanların da onu duymasını, dinlemesini isterdim. Etkileneceklerinden emindim.

Bir kadın kendi karşısında bir bayanın güzel bir şiir okumasını duyduğu zaman, kendisiyle ilgilendiğini gördüğü zaman bu çok hoşuna gider. Belki çadırdaki insanlar ne kadar konuşursa konuşsun onu etkileyemeyebilir, ama bir şair geldiği zaman şiiriyle ya da konuşmasıyla onu etkileyebilir.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi