Sayı 9 / Mart-Nisan 1997

‘80’li yıllar boyunca emperyalist metropollerde arka arkaya gladio skandalları patlamıştı. Özellikle Batı Avrupa’nın emperyalist devletleri ve emperyalist burjuvazi, sistemin “geleceğini” kurtarmak için o gün ortaya çıkan gladio örgülenmesinin “suç örgüt”leri olarak milyonların önüne çıkarılmasına razı oldu. Özellikle İtalya’da milyonlarca işçi ve emekçinin gösterilerinin baskısıyla gladio üyeleri mahkemelerde mahkum oldular. Çete üyelerinin ifadeleri, II. Dünya Savaşı sonrasında kapitalist emperyalist devlet örgütlenmelerinin gladiolaştığı, işin doğası gereği, bir süre sonra bu çetelerin denetimdışı eylemlere giriştikleri ve burjuva kliklerin siyasi hesaplaşmalarının tahsildarı haline geldikleri görüldü. Nihayet sosyal emperyalist Sovyetler Birliği’nin ve revizyonist blokun çöküşüyle gladio çeteleri “elde kaldı”. Hatta eski kadronun tümden temizlenmesi gerekli hale geldi.

Kadın sorunu, insanlık tarihinin en eski sorunu olarak bilinir. Çünkü; kadın köleleşen ilk insani yaratıktır. Kadın, köle varolmadan önce köle olmuştur.

Genel olarak kadın sorununun özel mülkiyetin doğuşuyla ortaya çıktığını biliriz. Dolayasıyla sorunun ortadan kalkmasının da özel mülkiyetin tasfiyesine bağlı olduğunu, kadın sorununa karşı her düzeyde mücadelenin, özel mülkiyet dünyasına karşı mücadeleye kilitlendiğini de biliriz. Temel doğru bu olmakla birlikte, sorunun doğuşunu ve dolayısıyla ortadan kalkışının koşullarını, etkenlerini ve dahası sorunun büründüğü biçimleri kavramaya yetmiyor. Örneğin, kadın ile erkek arasındaki ilk işbölümü içindeki görevleri, ilkel komünal toplumdaki toplumsal niteliğini kaybettikten sonra, biçimleri değişse de bütün sınıfı toplumlarda özel hizmet niteliğe bürünerek olduğu gibi kalıyor; özel mülkiyetin tasfiyesinin gerçekleştiği sosyalizmin kuruluşu sürecinde, kadının özgürleşmesinin önünde büyük bir engel ve sayısız acılı mücadeleleri gerektirecek kadar büyük bir sorun olmaya devam ediyor.

Sorunun Esası

Burjuvazinin yönetememe krizi içinde olduğu, Kuzey Kürdistan’da halkın eski tarzda yaşamak istemediği, Türkiye’de kitlelerin umutsuz ve memnuniyetsiz bir durumda bulunduğu devrimciler için bir sır değil. Bir hükümet veya anayasal krizin çok ötesinde düpedüz rejim krizi şeklindeki bunalımın burjuva cephede yeni saflaşma, çarpışma ve arayışlara yol açtığı, fakat Türkiye’de etkili bir devrimci savaşımın geliştirilememesi nedeniyle, bu iç mücadelenin ve sonuçlarının devrimin dolaylı yedeği haline getirilemediği, keza zaman zaman ciddi bir yükseliş gösteren demokratik kitle hareketinin sıçratılamadığı, devrimci eşiği aşmasının sağlanamadığı, bu nedenle de hareketin memur mücadelesi örneğinde olduğu gibi, tedricen çürüyüp dibe vurduğu gözler önünde. Türkiye’deki bu manzara, Kürt ulusal özgürlük mücadelesinin bugünkü önderi PKK’nin taktik savaşımda uluslararası diplomasiyi öne çıkarmasına ve Güney Kürdistan’ın mücadeledeki öneminin on kat artmasına yol açtığı da bariz bir gerçek. İşçiler, memurlar, kent yoksulları, gençler sokakta, fakat bu güç birleşik ve antifaşist bir kimlik kazanamıyor, bu özelliklere sahip ikinci bir cephe haline getirilemiyor. Kendilerini Türkiye ve Kuzey Kürdistan örgütleri, partileri olarak tanımlayan, tek parti önderliğinde birleşik bir devrim yolunda yürüyen tek tek devrimci teşkilatlar yukarıda vurgulanan problemleri bir başlarına çözemiyorlar. Bu nedenle devrim yangını büyüyemiyor, doğal olarak da bahsedilen parti ve örgütlerin gelişimi yavaş ve sancılı oluyor.

SB, tarihin buz kıranıydı. Bütün dünya proletaryası ve ezilen halkları sovyet ülkesini izliyorlardı. Acaba başaracaklar mı, tuttukları yol gerçekten kurtuluşun yolu mu? Ekim devriminden sonra iç savaş ve ekonominin yeniden inşa süreci geride kalmıştı. Önceleri teorik bir konu olan, tek ülkede sosyalizmin zaferi sorunu, artık pratik bir sorun olmuştu. Bu konuda verilen şiddetli mücadeleler sonucu, tek ülkede sosyalizmin inşasının mümkün olacağı görüşü artık partinin politikası olmuştu.

Dünya proletaryasının Marks ve Engels’ten sonraki lideri olan Lenin, aynı zamanda dünyadaki ilk proleter devrimi ve proleter devletinin kuruluş mücadelesinin de lideridir. Dönem itibariyle Lenin’in gerek teorik ve gerekse pratik liderliği, emperyalizm ve proleter devrimler çağının başlangıcına tekabül eder. O, hem emperyalizm ve hem de proletarya devriminin bütün temel sorunlarının değişen koşullardaki çözümlemesine, aynı zamanda pratiğe uyarlanmasına birinci derecede önderlik etmiştir.

Rosa Luksemburg’un Siyasi Yaşama Atılışı

Rosa Luksemburg (bundan sonra Rosa), bir Yahudi tüccar ailesinin kızı olarak Polonya’nın o dönem Rusya’ya dahil olan Lublin ilinde 5 Mart 1871’de doğmuştu. Çarlığın milliyetler ve azınlıkların dinleri üzerindeki baskısı, işçi ve köylülerin korkunç yoksulluğu Rosa’yı çocuk yaşta siyasi faaliyete çekti. O, daha 16 yaşındayken Polonya’da illegal devrimci mücadelede yer alıyordu. Ne var ki, O’nun Polonya’daki -Varşova- illegal mücadelesi fazla sürmedi. Tutuklanma tehlikesi olduğundan dolayı bağlı olduğu “II. Proletarya” örgütü tarafından 1889’da yurtdışına kaçırıldı. İsviçre’nin Zürih şehrine gitti.

Önsöz Yerine

“Karl Liebknecht. Bu ismi bütün ülkelerin işçileri tanıyorlar. Antant ülkelerinde bu isim proletaryanın çıkarları için bir önderin sadakatının, sosyalist devrime bağlılığının sembolüdür. Bu isim kapitalizme karşı gerçekten dürüst, gerçekten fedakar, acımasız mücadelenin sembolüdür. Bu isim, emperyalizme karşı uzlaşmasız mücadelenin, sözde değil fiiliyatta mücadelenin, tam da kendi ülkesini emperyalist zaferlerin sarhoşluğunun sardığı zamanda büyük fedakarlık gerektiren (mücadelenin) sembolüdür.” (Lenin, “Amerika ve Avrupa İşçilerine Mektup”tan c.28, sf. 445)

Mustafa Suphi ve Ethem Nejat’ın Yaşamlarından

Mustafa Suphi yoldaş, 1883 yılında, o zaman Trabzon’a bağlı Giresun kazasında doğmuştur. Babası memur olduğundan dolayı ilk ve orta öğrenimini Kudüs, Şam ve Erzurum gibi çeşitli yerlerde yapan M. Suphi, İstanbul’da hukuk öğrenimini tamamladıktan sonra siyasi ilimler okulunda eğitim görmek için Paris’e gider. Öğrencilik yıllarında Tanin gazetesinin muhabirliğini de yapan Mustafa Suphi, 1910’da “L’Ecole libre des sciences politiques”i bitirir.

Günümüzde, “Komünizmin öldüğü”, “Marksizm-Leninizmin eskidiği” vb. yönde alabildiğine yoğunlaştırılan burjuva reformist propaganda ve sosyalizmin modern revizyonizmin ihanetiyle birlikte uğradığı prestij erozyonu dikkate alınırsa, marksizm-leninizmin saflığını korumak, temel ilke ve öğretileri temelinde marksizm-leninizmin yaratıcı uygulama çabalarını artırmak büyük bir öneme sahip olduğu gibi, Uluslararası Komünist Hareketin (UKH) sıkı birliğine bugün her zamankinden daha çok ihtiyaç vardır. Bu açıdan yeni bir tarz ve güçlü bir irade şarttır.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi