Tek Tip Elbise: İradesizleştirmeye Karşı Direniş

Tek tip elbise saldırısı olandan bitenden yalıtık değildir

Sömürgeci faşist diktatörlük, hapishanelerde baskı, sindirme ve yaptırım aracı olarak, tek tip elbiseyi yeniden gündeme getirdi. Direniş ve mücadeleyle bu saldırı püskürtülmezse, diktatörlük, adli mahkumlar ve Gülencilerden başlayarak ya da zamana yayarak, alıştırarak, tavsatarak ve tepkileri zayıflatarak uygulamaya sokacaktır.

Bu saldırı, içte ve dışta yürütülen sömürgeci ve işgalci kirli savaştan kopuk değildir. Faşist politik islamcı AKP ve saray rejiminin devrimcilere, emekçilere ve ezilenlere yönelik genel saldırı konsepti veya dalgasının bir parçasıdır. İşçi sınıfı ve halklara, onların devrimci özneleri politik parti ve güçlere yönelik kitlesel bir saldırıdır. Ve aynı zamanda siyasi, örgütsel, psikolojik, moral ve ideolojik boyutludur.

Faşist diktatörlük, öldüremediği ve yıldıramadığı devrimcileri ve muhalifleri hapishanelere dolduruyor. Kitlesel saldırı ve operasyonlarla devrimcileri, komünistleri, direnen kadınları, gençleri, aydınları, gazetecileri, sendikacıları, akademisyenleri, öğrencileri, insan hakları savunucularını, Kürtleri, Alevileri ve hatta burjuva muhalifleri toplama kamplarına yığıyor. Yetmeyince yeni hapishaneler yapıyor. Kitlesel baş eğdirme, sindirme ve terörize etme suretiyle, hem içerde hem de dışarıda mutlak egemenlik iktidarını kurmak ve sürdürmek istiyor.

20 il ve ilçede yeni hapishane inşaatları için 3,5 milyar TL gibi bir para aktarılıyor. Tabii ki, bu hapishane inşaatları ekonomik büyümenin de parçası olarak yansıtılıyor! Bugün hapishanelerde tutuklu ve hükümlü sayısı 200 bine yaklaşıyor. Demirtaş'ı yol masrafı nedeniyle mahkemelere çıkarmayan Türk burjuva devleti, hapishane ve silahlanmaya, sokak bekçilerine, kontralara, kirli savaşa para buluyor. Ve bunu, ekonomiden sorumlu bakan M. Şimşek'in de itiraf ettiği gibi, vergi ve zamlarla emekçilerin sırtına bindirmekte tereddüt etmiyor.

Gezi-Haziran ayaklanması, Rojava devrimi ve HDP'nin 7 Haziran seçim zaferi AKP ve sarayın, MHP ve D. Perinçek'in korkulu rüyası olmaya devam ediyor. Devrim tehlikesi ve korkusuna karşı son iki yılda karşıdevrimci siyasal zoru, bütün faşist yasa ve kurumlarıyla hazırlayıp örgütlemeye, OHAL ve KHK'larla uygulamaya çalışıyorlar. O nedenle, arşivlerindeki bütün kirli ve paslı silahları bir bir ortaya çıkararak kullanıyor ve deniyorlar. Kendi devlet tarihi, arşivi, deneyi, geleneği ve mirasını duruma göre uygulamaya sokuyorlar. Sadece kendi karşıdevrimci deneylerini değil, gidip gördükleri ya da inceledikleri uluslararası karşıdevrimci deneyleri de alıyor ve uygulamaya girişiyorlar.

Bunu en fazla hapishanelerde görüyoruz. Örneğin hapishane tipleri, yani L, F, H, M, özel güvenlikli vb... Yine işkence ve tecrit yöntemleri hep aynı. Bugün de hapishanelerde Guantanamo görüntüleri, Hitler kampları, Haydari kampı ve Saygon zindanı uygulamaları ve vahşeti hemen hemen dünyanın her tarafında yaşanıyor. Hem de bazı yeni teknik, yeni yöntem ve unsurlarla güçlendirilerek uygulanıyor.

Karşıdevrim hapishanelerde de intikamcıdır, etkisiz kılma ve teslim almayı hedefler

Osmanlı'dan TC'ye kadar devlet aklı ve yönetimindeki bu süreklilik, yani siyasal zor ve baskı, en fazla ve en önce zindandaki tutsak devrimcilere yöneliyor. 12 Eylül cuntası, faşist saldırı dalgasını ilk önce Amed ve Davutpaşa zindanlarında işkence, yaptırım, baskı ve infazlarla başlatmıştı. Bugün de, devrimcilere yönelik bu baskı ve yaptırımlarla, sadece tutsaklar hedeflenmiyor, onlar üzerinden toplum terörize edilmek, olası bir uyanış ve ayaklanmanın, yani yeni bir Gezi'nin önüne geçilmek isteniyor. O nedenle, hapishanelerde devrimle karşıdevrim arasındaki irade savaşı serttir.

Hapishanelerde bu sert irade savaşı, dengesiz ve eşitsiz koşullarda sürer. Bir yanda tepeden tırnağa silahlanmış, eğitilmiş ve örgütlenmiş, sermaye ve tekniğe dayanan karşıdevrimci vahşet ve zorbalık; diğer yanda her türlü savunma, örgütlenme ve hazırlıktan yoksun bırakılmış tutsak “çıplak” bedenler. O nedenle bu türden saldırılar, fiili militan direnişler ya da ölüm oruçları ile püskürtülmeye çalışılır. Bu anlamda, Türkiye ve Kürdistan'da hapishanelerin büyük bir mücadele tarihi ve direniş geleneği vardır. Bugün de, başta devrimci tutsaklar gelmek üzere, devrimci demokrasi güçleri bu devrimci direniş tarihine dayanmalı, ona sahip çıkmalı ve yeni süreçte kendi direniş bayrağı olarak yükseltmelidir.

Türkiye ve Kürdistan hapishanelerinde yönetim, özünde baskı ve şiddete dayalıdır. Büyük mücadele ve direnişlere rağmen, devrimci tutsaklar lehine olan haklar hiçbir zaman kalıcı ve istikrarlı olmadı. Faşist saldırılar her seferinde yeni tüzük ve genelgelerle norm haline getirilmeye çalışıldı.

Ecevit F tipi saldırılarını “hayata dönüş” olarak propaganda etti. Faşist rejim sonunda, toplu direniş ve fiili mücadeleleri yok etmek ya da etkisiz kılmak için F tipi tecrit uygulamasına geçti. Fiziki mekan değişikliği ve tecritle tutsaklar arasındaki ilişkileri kopardı ya da sınırlandırdı. Öyle görünüyor ki, Erdoğan’a bu tecritli hal bile yetmiyor, dışarıda olduğu gibi, hapishanelerde de her sesi, her çağrıyı, her itirazı yok etmek istiyorlar. Her an oralardan bir kıvılcımın toplumsal öfke ve birikimi patlatacağını düşünüyorlar.

Tek tip elbise saldırısı “tek”çi yönetim zincirinin bir başka halkası, hapishane baskılarının bir başka parçasıdır

Tek tip elbise saldırısı teslim alma, aşağılama ve kimliksizleştirme saldırısıdır.12 Eylül askeri faşizmi deneyinin kanıtladığı gibi, ideolojik teslim alma saldırısının ön basamağıdır.

Değişik ülkelerin farklı tarihsel koşullarındaki faşist diktatörlüklerin birbirlerine benzer şekilde tek tip elbise dayatmaları rastlantı değil. Çünkü, halkların devrimci öncüleri ve demokratik güçlerini tutsak alırken, aynı zamanda ideolojik teslim alma ve boyun eğdirme hepsinin ortak amacıydı. Nazilerin kitlesel toplama kampları ve zindanları, TTE’nin en belirgin olarak uygulandığı yerlerdi. 

12 Mart 1971 askeri darbesi koşullarında, tutsaklar asker gösterilerek, tek tip “hapis asker” elbisesi uygulamasına başvuruldu.

12 Eylül 1980 askeri faşist yönetim döneminde, askeri kışla disiplini ve kılık kıyafetten hareketle, yine “tutuklular askerdir” denilerek, tek tip elbise ve zorla saç kesme saldırılarına başvuruldu.

Askeri faşizm, “tutuklular askerdir” kuralını koyarken, “hapis asker”i de eratın bir alt kademesi ve cezalı olarak göstererek, ideolojik yaptırımı dayandıracağı mantıksal temeli hazırlıyordu.

Tek tip elbise ve tek kişilik hücre politikaları ve uygulamalarının suçlularından, bir dönemin hapishaneler genel müdürü Suat Ertosun ise, devrimci tutsaklar için “teröristleri tecrit ve yalıtacaksın... aileleriyle iletişimini keseceksin... sudan çıkmış balık olurlar” diyordu.

Tarihte bütün faşist rejim ve politikalar, direnen insanı aşağılama ve iradesizleştirmeyi iktidarlarını yürütmenin temeli yapmışlardır.

Türkiye'de bugün de, “TEK”çilik sadece tek devlet, tek millet, tek dil ve tek vatanı içermiyor. Burjuva demokrasilerinde “kuvvetler ayrılığı” denilen bölümler, yani yasama, yürütme ve yargı da diktatörün tekelinde merkezileştiriliyor. Yetmedi; medya, okul, cami, yani sosyal ve siyasal her alandaki kurumlar diktatörün komutasında birleştiriliyor. Hapishaneler yönetiminin de bu tekliğe bağlılığı gerekiyor.

Tek kişilik hücrelerden sonra, tek tip elbise de tekçiliğin başka bir versiyonu ya da bileşeni oldu. T. Erdoğan, tek diktatör olarak, tek tip giydirilen tutsakları da teslim almayı düşünüyor. Demek ki, tek tip elbise “tekçi yönetim saldırısı”nın bir halkasıdır.

Ve aynı zamanda, hapishanelerde uygulanan baskı ve tecrit saldırılarının da bir parçasıdır. Yürürlükte olan mektup ve telefon yasakları, yayın ve kitap yasakları, açık görüş kısıtlamaları, çıplak arama, hücre cezaları ve keyfi hücre aramaları, hastane sevklerinin durdurulması saldırılarının katlanmasıyla birlikte uygulanır.

Tek tip elbise, Türkiye'de tarihsel olarak, devrimci tutsaklara dayatılan zorla soyundurma ve arama, ayakta sayım vermeye zorlama, sayımlarda hazır ol komutu ve düğme iliklemeye zorlama, zorla saç kesme, falaka, askeri yaptırım ve marşlar söyletme, dini eğitime zorlama gibi saldırılarla birlikte yürütüldü. Yine böyle yürütülmesi denenecektir.

Tek tip elbise saldırısı DAİŞ'çi ve Tayyipçi işkence yöntemidir

Tek tip elbise uygulamalarının faşist ya da askeri rejimler tarafından gündeme getirilmesi, biat ettirme ve teslim alma amaçlıdır. İnsanları kimliksizleştirme, onursuzlaştırma ve iradesizleştirme amaçlı bu uygulama, baskı ve emirle yönetmeyi de kolaylaştırır. T. Erdoğan'ın Guantanamo örneğinden hareketle konuşması, zaten TTE'nin işkence aracı görüldüğünün itirafıdır. Amaçsa, OHAL ve KHK koşullarında teslimiyet dayatmak ve intikam almaktır.

Faşist diktatör T. Erdoğan, büyük bir hiddetle, mahkemelerde “Hero” yazılı tişört giyilmesine tepki verdi. Ve faşist MHP ile “ip” üzerine yarıştı. Birkaç gün önce, intikamcı duygu ve düşüncelerle, “boyunlarını kopartacağız” diyecek kadar alçaldı ve insanlıktan çıktı. Büyütüp beslediği DAİŞ'i, ortak dini ideolojiyi hatırlattı. Zira DAİŞ, insanları infaz ederken, Guantanamo’ya nispet yaparak turuncu tek tipleri giydiriyordu. Bunlar da o renkleri giydirmeye çalışacaklar. AKP ve DAİŞ'te mantık ve zihniyet aynı: cezalandırdıkları insanlardan intikam alma, aşağılama ve kişiliksizleştirme.

AKP ve T. Erdoğan ile DAİŞ aynı ideolojik zeminde yer alıyorlar. DAİŞ dehşet ve korku için işkenceleri izletiyor. Renkli tek tip elbiseleri giydiriyor, sonra bıçağı boyunlara dayıyor; T. Erdoğan ve AKP de, mezardan ceset çıkartıyor, SİHA'larla katlediyor, panzerlere gerilla cesetleri bağlıyor, sokaklarda çıplak gerilla cesedi teşhir ediyor, bodrumlarda insan yakıyor, linç manzaraları izletiyor ve bütün bunları sergilemeyi kendi politik iktidarı ve geleceği için elzem görüyor. İkisi de, insanlıkta nefret uyandıran barbarlık ve vahşet manzaraları sergiliyor.

Tek tip elbise saldırısı devrimci tutsakları hedef alıyor. Fethullah Gülenci subay ve askerlerden başlatılacağı söylense de, asıl amacın devrimci, yurtsever ve ilerici tutsaklar olduğu kesindir. OHAL ve KHK'ların da Gülenci güçlere karşı uygulanacağı söylendi, ancak her alandaki devrimci, demokrat ve ilerici insanlar işten atıldı, gözaltına alındı ve tutuklandı. Kendi tarihimizde faşizmi biliyoruz, tanıyoruz.

TC tarihinde, bazen “en tehlikeli” siyasi güçlere yönelik özel ve geçici taktiklere başvurulsa da (örneğin, 1991 yılındaki şartlı tahliye yasasında Kürt ulusal hareketinden tutsaklar bırakılmadı, ama diğerleri, “Türk” devrimci tutsaklar salıverildi), genellikle belirli bazı güçlere yönelik getirildiği söylenen faşist yaptırım ve yasaların bütün devrimci-demokratik güçleri ve muhalifleri hedeflediğini biliyoruz. 1925'te Şeyh Said'e yönelik çıkarılan Takrir-i Sükun yasası ve İstiklal Mahkemeleri bütün muhalifleri hedefledi. Ve bu politikalar, her dönem biçimde farklılıklar gösterse de, özde aynen devam etti.

Tek tip elbiseye karşı hapishane direnişleri

Kuzey İrlanda'da 1976 yılında “H blokları” tipi hapishaneler inşa edildi. Ve IRA tutsaklarının siyasi statüsü ellerinden alındı. Arkasından tek tip elbise uygulamasına geçildi. 1981 yılında IRA'nın başlattığı açlık grevinin bir talebi de tek tip elbisenin kaldırılmasıydı. Tutsaklar tek tip elbise giymeyi reddettiler ve hücrelerde battaniyelerine sarılarak soğuklarda korunmaya çalıştılar. Bu direnişte, Bobby Sands ve 9 arkadaşı ölüm orucunda ölümsüzleşti. B. Sands açlık grevinde iken parlamentoya seçildi, ama hapishanede yaşamanı yitirdi. Sonuçtaysa, İngiliz sömürgeci yönetiminin hapishanedeki saldırısı yenilgiye uğratıldı, siyasi statü ve haklar tekrar kazanıldı.

Türkiye'de 14 Ağustos 1983'te hapishane yönetimleri, 13-1 genelgesi uyarınca özel eşya ve kıyafetlere el koymaya başladı. Bu, tek tip elbise uygulamasının işaretiydi. Bunun üzerine, ilk olarak Sağmalcılar-2, Metris ve Mamak'ta tek tip elbiseye karşı direnişe geçildi. TTE karşıtı mücadele fiili direniş ve açlık grevleri biçiminde yürütüldü. Bu dönemdeki direniş ve mücadelelerin örgütlenmesi ve yürütülmesi, önemli deneyim ve miraslar bıraktı. Mors alfabesiyle duvarlar üzerinden “tık tık”la bildiriler ve kararlar iletme, yine aynı yöntemle haberleşme, camlardan teleferik usulü mektup ve yayın aktarma, saldırı zamanlarında “Kahrolsun faşizm” sloganını atma ve kapılara vurma vd. fiili direniş örnekleri diyebileceğimiz çokça mücadele biçim ve araçlarına başvuruldu. F tiplerindeki yeni yöntemlerle bu araç ve biçimler daha da gelişti ya da çoğaldı.

Sağmalcılar-2 özel tip hapishanesi, 6 Temmuz 1983 yılında açıldı. Bu özel tipin inşası, sevklerle birlikte TTE'nin uygulamaya konulması anlamına geliyordu. Devrimci parti ve örgütlerin aldığı karar, “Kimse soyunmayacak, tek tip elbise giyilmeyecek, saçların asker tıraşı kesilmesine direnilecek” oldu.

Zorla giydirilen TTE, hücrelerde yırtıldı ve havalandırmaya atıldı. Devrimci tutsakların büyük çoğunluğu bu dayatmayı reddetti. Bir yılı aşkın süre içinde havalandırma, ziyaret ve avukat görüşü yasaklandı. Bir süre sonra, ayakkabıları toplama operasyonu yapıldı. Gerekçe, ayakkabılarla “patlayıcı” madde taşınmasıydı! O zaman tutsaklar “Ayakkabılarımız gasp edilemez”, “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek” gibi sloganlarla saldırılara karşı direndiler. Bir yılı aşkın süre zarfında, koğuşlarda don, atlet ve terlikle kalındı. Zaten mahkemelere kimse götürülmüyordu. Ağır cezalar tutsakların gıyabında verilmeye başlandı. Tutsakların fiili direnişleri kapı ve pencerelere vurmak, sayım vermemek, slogan atmak, saldırılar karşısında kol kola girmek, barikatlar kurmak vd. biçimlerde yürütüldü. O nedenle, hücrelerdeki bütün masa ve oturaklar toplandı. Yazı yazmak için yastıkların masa yapıldığı bir dönemdi.

TTE saldırısı, Metris hapishanesinde 14 Ocak 1984 yılında başladı. İki günlük operasyonlarla pantolon, ceket, palto, boğazlı kazak, mont, ayakkabı toplandı. Ancak pijama, eşofman bırakıldı. Daha sonra onlar da toplandı, sadece don, atlet ve terlik bırakıldı. Metris'te üç yıl boyunca çarşaf ve nevresimlerden dikilen pijamalar giyildi. Aynı günlerde, yani 11 Nisan 1984 günü, tecrit koğuşunda tutulan Dev-Sol ve TİKB tutsakları, TTE'ye karşı 400 kişi ile açlık grevine başladı. 45 gün sonra direniş ölüm orucuna dönüştü. Ve Fatih Öktülmüş, Haydar Başbağ, Abdullah Meral ve Hasan Telci yoldaşlar ölümsüzleştiler.

1984 Ocak ayında, Mamak hapishanesinde de TTE’ye karşı direniş başladı. Mamak'ta zorla soyundurma, falakaya yatırma, grup grup tabutluklara götürme ve dayak atma gibi 10-15 günlük bir saldırı ve buna karşı direniş dönemi yaşandı. Askeri yaptırımları kaldırma karşılığında tek tip elbisenin giyildiği bir dönem oldu. Ama 2,5 ay sonra tekrar askeri yaptırımlara dönülünce, yeniden açlık grevine başlandı. Ve bu grev 42 gün sürdü.

Bu yıllardaki tek tip dayatması, tutsakların fiili meşru mücadeleleri, ailelerin örgütlülüğü ve mücadeleleri, saygı ile andığımız F. Öktülmüş, H. Başbağ, A. Meral ve H. Telci yoldaşların ölüm orucu eyleminde ölümsüzleşmeleri üzerine tedricen uygulamadan kaldırıldı.

1991 yılında, Eskişehir'de yeni açılan hücre tipi hapishaneye yapılan sevklerle birlikte, yeniden tek tip elbise dayatıldı. Ancak ilk sevklerde devrimci tutsakların kararlı direnişi ve açlık grevi eylemi sonucu bu saldırıya da geçit verilmedi.

Sonuçta birçok hapishanede tutsakların direnişleriyle, devrimci hareket ve tutsak yakınlarının dışarıdaki destek ve dayanışma eylemleriyle saldırı geri püskürtüldü.

“Hakları gasp et, yeni talepler haline getir” politikası sürdürüldü

Öyle oldu ki, her seferinde hapishanelerde önemli mücadele ve direnişlerle yaşama dair kazanılan haklar (havalandırma, görüş, kitap, sayım vd.) gasp edildi; sonra da tutsakların karşısına kazanılacak yeni talep ve haklar biçiminde yeniden çıkarıldı. Bir yerde, faşist rejim “gasp et, yeni talep haline getir” politikası güttü, güdüyor. Kitap, gazete, mektup, savunma notları vd. haklar hep böyle gasp edilir, sonra direnişle yeniden kazanılır ve bu böyle devam eder. Tabii ki, büyük mücadele ve bedeller pahasına. Örneğin, tutsak devrimciler büyük fiziki ve zihni tahribatlarla yüz yüze kalırlar. Bu sonucu doğuran da faşist zindan politikasıdır. Rejimin demokratik talepler karşısındaki faşist ceberut yapısının direncidir.

Bu durum, “Kürt realitesi”ni insana hatırlatıyor. Demirel, M. Yılmaz, Çiller vd. başbakanlar döneminde bu realite kabul edilir. Ama bugün hala “Kürt realitesi” kabul edilmiş değil. “Tekçilik”, onu reddetme anlamına gelir. Faşist rejimin “reformları” böyle reformlardır. Ve hapishaneler, Türkiye'nin nasıl “demokratikleştiği”nin, faşist AKP'nin “ileri demokrasi”sinin minyatür örneği olageldi. F tipleri yetmedi, bugün de TTE dayatılmış durumda.

Dışarıda ve içeride birleşik güçlü bir direnişle TTE saldırısı püskürtülecektir

Tek tip elbise saldırısının, ülkede tek adam diktatörlüğünü kurma, tek parti devletini tahkim etme politikalarının parçası olduğunu belirtmiştik. Diyanete, adalete, muhtarlara, bekçilere, taksicilere el atan diktatör Erdoğan, hapishanelere de el atıyor, doğrudan yönetmek istiyor. Müftülere resmi nikah kıydırtmaya çalışan, TBMM iç tüzüğünü değiştiren, işsiz faşistleri koruculuk ve bekçilik adı altında işe alan, KHK'larla kamu emekçilerine kıyımı yapan, mülkiyetlere el koyan faşist AKP hükümeti ve T. Erdoğan, bu saldırı furyası yanında, zindanlarda tek tip elbise uygulamasını da başlatmak istiyor.

Bu saldırının zamana yayılacağı açıktır.

Devrimci ve komünist tutsaklar, tek tip elbiseye karşı fiili direniş ve mücadele mesajlarını verdiler. MLKP'li tutsakların açıklamaları bu mücadeleye hazırlık ve örgütlenme çağrısıdır. Bu çağrı, tek tek devrimci yapılara olduğu gibi, birleşik devrimci tutsaklar direnişinin ortaya çıkarılması için uygun mücadele araçları, yöntemleri ve koordinasyonunun kurulması çağrısıdır. Buna bağlı olarak, dışarıda, Türkiye, Kürdistan ve Avrupa'da tutsak aileleri ve yakınları, devrimci ve yurtsever hareket güçleri devrimci bir sınavla yüz yüzedir. Bu mücadeleye hazırlıklı olmak, örgütlenmek ve hemen eylemlere, sokaklara seferber olmakla günün acil devrimci görevine sarılabiliriz. TTE’ye karşı mücadelede geçmiş deneylerimize ve direniş geleneğimize dayanabilir, bu derslerle daha üst düzeyde bir direniş sergileyebiliriz.

O halde, faaliyetlerini sürdüren devrimci tutsaklarla dayanışma örgütleri, devrimci tutsakların ailelerinin kurdukları dayanışma örgütleri, İHD ve diğer insan hakları örgütleri, önümüzdeki sürece ilişkin saldırıyı püskürtme hareket planlarıyla sokaklarda olacaklardır.

Tekçilik ve faşizm ancak mücadele ve direnişle yıkılacaktır. “Tek tipe elbiseye karşı direneceğiz”, “Devrimci tutsaklar yalnız değildir”, “Tek tip elbise faşizmdir, geçit vermeyeceğiz” sloganlarıyla bu saldırı püskürtülecektir.

Tabii ki, bugünden bu mücadelenin araçları ve mücadele biçimleri düşünülmeli, adımlar atılmalıdır. Tutsaklara özgürlük için ve TTE’ye karşı konferanslar, forumlar, stantlar, sergiler, paneller, gösteri ve mitingler, medya imkanları başlıca etkin araçlar olarak değerlendirilebilir.

Öyle ki, hapishanelerdeki direnişin sokakla buluşması, belki de faşist politik islamcı rejimi yıkmanın kıvılcımı olacaktır.

 

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi