Devrimin Önderliğinin Kuruluşuna Giriş Ya Da Birlik Devrimi

1990’lar yalnızca 20. yüzyıl kapanışı ve 21. yüzyıl başlangıcı olarak değil, daha önemlisi sosyalizm mücadelesinin bir döneminin kapanışı ve yeni bir döneminin girişi olarak, tarihsel bir eşiktir. 10 Eylül’de kuruluşunun 20. yılını kutlayan Marksist Leninist Komünist Parti, böyle bir tarihsel dönemeç anında Birlik Devrimi’yle tarihe girer. Ve 20 yıl boyunca bütün cephelerde kendini mücadele içerisinde var eden devrimci önderlik iddiası, Türkiye ve Kürdistan devriminin yol arayışı teori, program, strateji ve örgüt gerçekliğinde bütün düzeylerde sınanarak gelişir, ete kemiğe bürünür, ufku bölge devrimine bağlanır.

Birlik Devrimi, Marksist Leninist Komünist Parti’nin mayası ve varoluş tarzıdır.

1990’lar, süregelen restorasyon, çözülüş ve çöküş süreciyle 20. yüzyıl sosyalizminin yenilgi anıdır. Hakeza uluslararası komünist harekette 20. yüzyılın ikinci yarısı boyunca kendini gösteren bölünme parçalanma süreci derinleşerek en dip noktaya ulaşır. İşte bu toprakta marksizmin devrimci özü boşalır, çoraklaşır. Mezhepçi parti ve grupların teori ve pratiğinde marksizmin lafzı devrimci özünün yerine geçer, kuru ve soluk bir kabuk halini alır.

Diğer yandan tekelci kapitalizm, gelişiminin yeni dönemine, emperyalist küreselleşme evresine girmiş, Sovyetler Birliği’nin çözülüp çöküşü ve Varşova Paktı’nın dağılmasıyla büyük bir atılıma geçmiştir. 20. yüzyıl sosyalizminin yenilgisi ve emperyalist küreselleşmenin atılımından aldıkları güçle dünya burjuvazisinin ideologları mutluluk içerisinde “tarihin sonunu” ilan ederler.

Birlik Devrimi’nin eseri parti, bütün bu devrimci olmayan koşulların devrimci yanıtıdır, karşı devrimin ve gericiliğin dünya çapında tırmanışına devrimci bir meydan okuyuştur.

Birlik Devrimi her şeyden önce ve ilkin, Marksist Leninist Komünist Parti’yi kuran örgütlerin ve bu örgütlerde birleşmiş komünistlerin kendi varoluş tarzlarını köktenci tarzda değiştirme, devrimcileştirme eylemidir. Yalnızca eski örgüt yapıları ve bağları çözülüp parçalanmaz, aynı zamanda eski örgüt yapıları ve bağlarıyla birlikte var olan Marksizm kavrayışı da sorgulanır, dönüşür, devrimcileşir, yeniden yapılanır. Eğer bu temel gerçek anlaşılamazsa Birlik Devrimi’nin eserinin 20 yılda ulaştığı teori, program, strateji, örgüt teori ve yapılanmasında elde ettiği gelişim düzeyinin itici gücü anlaşılamaz. Daha açık söylemek gerekirse özünde Birlik Devrimi ve MLKP hakikati anlaşılamaz.

Birlik Devrimi eskiyi, zamanını doldurmuş olanı yıkıcı ve geleceği kurucu nitelikleriyle bir bütündür. Kuşkusuz yıkıcı yan, eleştirinin devrimci şiddeti önde gider, kurucu çalışmanın yolunu açar, alanı temizler, yeninin gelişeceği toprağı hazırlar: “Eski örgüt formları, böyle bir yenilenme ve devrimci atılım için dezavantaj yüklüydü. Tarihsel olarak şekillenmiş düşünce kalıpları ve zihniyet mutlaka aşılmalıydı. Örgütsel yapı ve ilişkilerde, küçümsenmesi olanaksız, deformasyon ve kireçlenmeler aşılmalıydı. Ama örgütlerin iç dinamizmi ve hamleleri buna yetmiyordu. Önderler ve militanları sınırlayan, daraltan eski grupsal tez ve önermelere saplantılı bağlılıktan kurtulmaksızın, hem içerisinde yetiştiğimiz ve bir ürünü olduğumuz örgütlerin hem de yakın dönemin devrimci hareketinin deneyimlerine yaklaşımda grupsal dar görüşlülüğün yarattığı sınırlılığın kırılması başarılamazdı. Bütün bunlar, devasa bir özgürleşmeyi dayatıyordu. Birlik mücadelesi ve birlik devrimi, bütün bu frenlerden, ayak bağlarından kurtuluşun, özgürleşme sürecinin anahtarı oldu.” (Partinin Sesi, Sayı 7, Mayıs 1996) Partinin Sesi, Birlik Devrimi’nin yıkıcı devrimci niteliğini o güncellik içerisinde büyük bir açıklıkla vurgular: “Birlik Devrimi, içten ve dıştan grupçuluğun yoğun direnişi ve ateşi altında ilerlemiştir. Fakat eskinin bu canhıraş direnişi, yeniyi çelikleştiren bir etken olmaktan öteye gidememiştir. Grupçuluk konumunda mevzilenerek eskiye sıkı sıkıya tutunmaya çalışanlar; partimizi yaratan muazzam dönüşüm, özeleştiri ve sıçrayışın aksine fırlayıp düzene gitmişler ya da o yolu tutmuşlardır. Partimizin varlığı özeleştirinin devrimci tarzda kullanışına bağlıdır. Keza, devrimci dönüşüm ve sıçramayı kendi varlığında cisimleştirmektedir.

Eskiyle, grupçulukla taş üstünde taş bırakmamak üzere devrimci bir savaş yürütülmüş ve bu, partimizin savaşçı ruhunu ve iç yapısını şekillendiren ana faktörlerden birisi olmuştur. Partimizin varlığının gruplar dünyasının ve o dünyada kendi kendine varoluşun özeleştirisi olduğunu anlamayanlar, partimizi de anlamayacaklardır.” (Partinin Sesi, Sayı 4, Ekim 1995)

Fiziki bakımdan ele alındığında bu yıkıcı devrimci eylem, özellikle Birlik Devrimi’nin mimarı örgütlerin kendilerini tarihe armağan etmelerinde çarpıcı tarzda gösterir. Örgütler resmi varlıklarına son verdikleri gibi fiziki-örgütsel varlıkları da atomize edilir. Birlik Devrimi kendine öngelen tarihsel birikimi özsel bakımdan olduğu kadar, tarz ve form olarak da yeniden şekillendirecektir.

Birlik Devrimi’nin yıkıcı yanının yalnızca örgütsel düzeyi kapsadığı, örgütsel düzeyle sınırlı kaldığı sanılmamalıdır. Birlik Devrimi’nin yıkıcı devrimci yanı, kendini ilkin ve öncelikle teorik-ideolojik düzeyde gösterir.

“MLKP’nin öncellerini yönlendiren temel bir etken olarak komünistlerin birliği düşüncesi ve eylemi, Türkiye ve Kuzey Kürdistan komünist hareketinin kendi durumuna kesin ve köklü bir müdahale olmanın ötesinde, aynı zamanda, 90’larda komünist ve devrimci hareketlerde oluşan yapısal krizi aşma ve yeni dönemi yanıtlama yöneliminin ilk ve temel adımıdır.” (Bir Tarih Böyle Yapıldı - Ateş Altında, s. 14)

Birlik Devrimi, Marksist Leninist Komünist Parti’nin mayası ve varoluş tarzıdır.

“Komünistlerin birliği ‘mücadele için gerekli’dir.

İlkesel yaklaşımın ötesinde, komünist hareketin somut durumunun analizine dayanan komünistlerin birliği düşüncesi, bu örgütlerin Marksizm kavrayışlarında kendi içinde bir sıçramayı, temel önemde bir değişimi yansıtır. Bu, hem bir sonuçtur hem de yenilenmeyi, değişimi, dönüşümü derinleştiren, genişleten bir başlangıç.

Bu, eski kavrayışın çok güçlü etkilerini ve izlerini taşısa da marksizmin kavranışında yeni bir yönelimdir. ‘90 öncesi döneme egemen olduğu rahatlıkla söylenebilecek marksizmin mezhepçi kavranışından kopuş yönelimi, geride kalan tarihsel döneme çok anlamlı bir itiraz olduğu kadar, geleceğin komünist hareketinin kuruluş ve yapılandırılışına giriştir. Uluslararası komünist hareketin iç bölüntülerine mezhepçi yaklaşımdan kopuş eğilimi, marksizmin kavranışında yeni bir düzeye sıçrayışa giden yolu döşemektedir.” (Age, s. 5)

Birlik Devrimi, esasen Birlik Devrimi’nin yapıcılarının bizzat kendi varoluş tarzları ve varoluş koşullarıyla yürüttükleri mücadelenin devrimci eseridir. Birlik Devrimi’nin yapıcısı örgütler ve örgütlerde birleşmiş komünistler, uluslararası komünist harekette 20. yüzyılın ikinci yarısı boyunca süren bölünmeler sürecinin ve keza dönemin egemen marksizm anlayışının kapsamındadırlar. İçerisinde hareket ettikleri ve bir parçası oldukları koşullarla mücadele ve hesaplaşma, dönemin bütün devrimci kazanımlarını sahiplenerek, içerip aşma, kopma ve yenilenerek, devrimci iddialarını yenileyerek, yeniden yapılanarak ileri sıçrayabilmeyi mümkün kılar, doktrinerizm, var olanı koruma sınırlılığı ve tutuculuğuyla olduğu kadar, tasfiyecilik ve inkarcılıkla da araya kalın sınırlar çizer. Birlik Devrimi, komünist ve devrimci harekette ilkesiz ayrılıkçılık geleneğine, marksist teorinin ilkesiz ayrılıkçılığa, tabulara feda edilmesine, bölünmeler ve parçalanmalara devrimci başkaldırıdır, grupçuluk kültürü ve mezhepçi tarzdan kopuştur.

Marksizmin mezhepçi tarzda kavranışının tabuları, korkulukları vardır, formalist ve doktrinerdir, indirgemecidir. Burada söz konusu olan yalnızca Türkiye ve Kuzey Kürdistan komünist ve devrimci hareketi değildir. Birlik Devrimi ve MLKP, uluslararası komünist hareketin 20. yüzyılın ikinci yarısına egemen olan bölünme, parçalanma sürecini tersine çevirme girişimidir, düşünsel olduğu kadar pratik devrimci eleştirisidir. Dünya komünist hareketinin durumuna devrimci bir müdahaledir.

Bütün bunlar bize MLKP’nin devrimci özeleştiri hareketi olduğunu anlatır. Devrimci özeleştiri partinin kurucu harcıdır. Gerektiğinde kendini yıkıp yeniden kurabilmektir devrimcilik. Bu yapısal gerçeklik, partinin 20 yıllık varoluş tarihinin en zor, en sıkıntılı dönemlerinde, kriz anlarında kendini güçlü biçimde gösterir. Parti eleştirinin devrimci şiddeti ve özeleştirinin kurucu gücüyle ayağa kalkar, gelecek bakışı ve yönelimi açıklığı kazanır, varoluşundan kaynaklanan sorunlarını çözerek, yenilenerek gelişir, derinleşerek ilerler. Tamamlanmış, olup-bitmiş olan değildir, olmakta olandır devrimcilik.

Birlik Devrimi’nin devrimci yıkıcı yönü öndedir, yolu açar. Daha yakından bakıldığında esasen yıkıcı devrimci yön ile kurucu yönünü çarpıcı biçimde iç içe geçtiği gerçekliğine ulaşırız.

“Özgürlük ve sosyalizm mücadelesinin önder partisini yaratma yolunda, son bir buçuk iki yıllık sürede büyük başarılar elde ettik. Muazzam bir ilerleme sağladık. Gerçekleştirdiğimiz sıçrama ve atılım, geride kalan çeyrek yüzyıllık dönemde elde edilenleri aşar, bu denetlenebilir bir gelişmedir, partimizin gerçeğidir. Kuşkusuz bütün kazanımlarımız, gerçekleştirdiğimiz sıçrama, şimdi güven içinde aştığını söylediğimiz, bir-iki on yıllık deneyimler ve birikimler temelinde başarıldı. Onlar olmasa, gerçekleştirilmesini hayal etmek dahi güç olurdu. Bu açık değil mi, çeyrek yüzyıllık deneyim ve birikimi olmasaydı, yaşamakta olduğumuz sıçrama ve atılım başarılabilir miydi? Fakat birlik öncesi geçmişin kendi tarihi içinde var olan özgün devrimci tarzını ve zihniyetini tekrar etmedik, tekrar etmeye çalışmadık. Nitelik bir sıçramaya kilitlendik; iddiamız, proletarya devriminin önderliğini yaratma yolunda hamleler yapıp, ileri sıçramak ve açacağımız yeni yoldan yürümekti. Kendi tarihsel varlık biçimimize müdahale ettik. Sergilenen, örneği az bulunur bir deneyimdi. Önderlik tarzımız ve anlayışımız, çok sağlıklı ve muazzam bir devrimci dönüşüm ve gelişme çizgisine girdi. Teorik bilgiyi, yaratıp biriktirilmiş politik ve örgütsel deneyimleri inkar etmeksizin, kendi gerçeğimizi anlamaya ve aşmaya yöneldik. Teorinin ve uluslararası deneyimlerin ışığında, eleştirel aklın süzgecinden geçirerek ayıklayıp, arındırarak zenginleştirmeye yöneldiğimiz, öz deneyimlerimizin gösterdiği ilerleme yolunda derinleşmek gerektiğini kavradık.” (Partinin Sesi, Sayı 7, Mayıs 1996)

Birlik Devrimi’nin kurucu yönü ilkin, birlik devriminin eseri MLKP’nin kuruluşudur. Dar anlamda yeniden yapılanma partinin kuruluşuyla tamamlanır. İkinci boyutu ise Birlik Devrimi’nin eserinin 21. yüzyılın devrimci önderliği ve dünya komünist hareketinin ideolojik ve örgütsel krizine yanıt olarak geniş anlamda yapılanma sürecidir. Birinci kurucu boyut Birlik Devrimi ve MLKP’nin kuruluşu aynı zamanda ikinci kurucu boyutun girişidir. Birinci boyut birlik devriminin zaferiyle elde edilir, ikinci boyut MLKP’nin 20 yıllık mücadele tarihi boyunca büyük ölçüde bütün düzeylere alanlara yayılır, derinleşip olgunlaşır. Fakat halen ‘tamamlanmış’ değildir.

MLKP, komünist hareketin rönesansıdır. ‘Birlik Devrimi’ komünist hareketin bir yeniden yapılanma hamlesidir. Öncellerinin örgütsel bakımdan atomize edilmesi, birlik devriminin yıkıcı yönünün, kazanılan MLKP gerçeği ise ‘Birlik Devrimi’nin, yapıcı, kurucu boyutunun en çarpıcı ve itiraz götürmez, nesnel olarak denetlenebilir yansımalarıdır. Fakat ‘Birlik Devrimi’nde özsel olan daha derin ve anlamlıdır. Marksist teoriye, bilimsel sosyalizme ve sosyalist amaçlara bağlılık sıkı sıkıya korunurken, düşünsel ve pratik, eylemsel her iki düzlemde yerleşik formüller, kalıplar devrimci eleştirinin sorgulayıcı sınavına girer. Özsel ve asıl olan, yani parti yaşamının bütün düzey ve alanlarına yansıyan ve sinen zihniyet devrimidir.”

Özsel olan işlemeye devam eder. İkinci boyutun Birlik Devrimi’nin sürekliliğini yansıttığını vurgulamak yanlış olmaz. Birlik Devrimi öyle bir tarihi dönemde meydana gelmiştir ki “kendini taşan bir içerik ve anlam”a sahiptir.

“Birlik Devrimi” dünya sosyalizm tarihinin yeni döneminde kazanılmıştır. Proletarya devriminin uluslararası koşullarında ihmal edilemez değişikliklerin meydana geldiği bu süreçte, dünya komünistlerinin bilinçli ve iradi çabaları düzeyine yükselmiş olsun ya da olmasın söz konusu değişiklikler, nesnel olarak komünist hareketi yeniden yapılanmaya koşullar.

“Birlik Devrimi”, sosyalizm için mücadelenin bu yeni döneminde komünist hareketin yeniden yapılanmasını kapsamaz, yanıt oluşturmaz, ama ona giriştir.

“Bu ‘giriş’, komünist hareketin geniş anlamda yeniden yapılanmasına kapı açmasıyla somutluk kazanır. Fakat yine de, MLKP, 90’lı yıllarda kurulmuş olsa bile, tarihin ve sosyalizmin yeni döneminin, proletarya devriminin uluslararası koşullarında meydana gelen ihmal edilemez değişikliklerin ve yine bir bütün olarak sosyalizm tarihinin eleştirel devrimci çözümlemesi, bunların teori ve programda hesaba katılması görevini tamamlamış değildir. Birlik Devrimi’nin kendini bu açıdan da en ileri düzeye taşıması, Türkiye ve Kuzey Kürdistan zemininde başardığını, küresel düzeyde de başarması ihtiyacı, komünistler için açık bir olgu ve hedeftir.” (Age, s. 172)

Bugün Birlik Devrimi’nin yalnızca komünist hareketin geniş anlamda yeniden yapılanmasına girişi olmadığını aynı zamanda yeniden yapılanmanın temellerini attığını da güven içerisinde saptayabiliriz. Böyle bir marksist devrimci temel elde edilmiş olduğu içindir ki, parti 20 yıl boyunca zaman zaman kaçınılamayan duraksama, tereddüt ve bocalamalara karşın dünya komünist hareketinin sosyalizm tarihinin yeni mücadele döneminin devrimci ihtiyaçlarını yanıtlayacak yeniden yapılanma güzergahında ilerleyebilmiştir. Bu gerçek, komünist hareketin varoluşunun teori, program, strateji, örgüt ve taktik bütün düzeylerinde kendini gösteren oldukça karmaşık ve kapsamlı, derinlikli bir süreçtir.

Yeniden yapılanma sürecinin belli başlı bütün bileşenlerini burada ayrı ayrı ele alamaya yerimiz yetmez. Bunlar Marksist Teori’nin yeni sayılarında birkaç başlık halinde ele alınacak. Burada yeniden yapılanmanın gelişiminin önde gelen boyutlarının altını çizmekle yetineceğiz.

Yeniden yapılanmanın kuşkusuz en önemli ve önde yürüyen halkası, partinin önderlik anlayış ve tarzıdır. Birlik mücadelesi ve Birlik Devrimi içinde temelleri atılan partiyle birlikte gelişen önderlik anlayış ve tarzı, geride kalan dönemin devrimci kendiliğindencilikle malul izleyici, kaydedicilik ve yorumculukla, takvimsel günlerle sınırlanmış kitlelere tepeden bakan kibirli, bürokratik ve buyurgan önderlik anlayış ve tarzından, keza gelişmeyi esasen evrimci yoldan sağlamaya endeksli, diktatörlüğün izin verdiği sınırlar içerisinde ve izinli araçlarla politika yapan zihniyetten kopuşur.

Genel Sekreter K. Gökdeniz’in vurguladığı gibi, MLKP devrimi örgütleme hattında mevzilenir. Evrimci ve sıçramalı gelişmeyi ilerleyişin bütünsel özelliği görür. Siyasi ihtiyaçların gerektirdiği bütün mücadele araç ve biçimlerini kullanma, kaynaştırma çizgisi izler. İçe, gruba dönük politika önderlik anlayışıyla arasına yüksek bir duvar çeker. İşçilerin ve ezilenlerin sorunlarını, taleplerini, özlemlerini politik önderlik anlayışının odağında tutar. Yalnızca hazır gündemlere müdahale ile yetinmez, gündem belirler. Mücadelenin ön saflarında yer alır, öncü olarak mevzilenir. (Bkz. MLKP Genel Sekreteri K. Gökdeniz’in 20. yıl açıklaması)

MLKP politik önderlik anlayışı ve tarzıyla, emekçi sol hareketin cepheleşme yeteneksizliğine, sekter, dayatmacı ve ilkesiz, kitlelere güvensiz, doktriner ya da şabloncu, özgüvenden yoksun anlayışlarına düşünsel ve pratik olarak mücadeleyi geliştirmiş başta devrimci yapılar olmak üzere, emekçi sol hareketin siyaset ve kitlelerle ilişkilenme tarzının yenilenmesi için durmaksızın mücadele etmiş, siper yoldaşlığı kavramına tekrar hayat vermiş, devrimci örgütler cephesinden barış ve özgürlük cephesine geliştirdiği ittifaklar siyasetiyle devrimci yol arayışını bu bakımdan da sürdürmüş, içerisinden geçtiği elverişsiz koşullara karşın demokratik cephenin inşasında inisiyatif ve sorumluluk almaktan kaçınmamıştır.

MLKP, mücadele biçim ve yöntemleri alanında baştan itibaren geliştirdiği esnek ve ilkeli, işçi sınıfı ve ezilenlerin mücadelesinin gelişiminin ihtiyaçlarını yanıtlama yaklaşımını korumuş, uluslararası komünist hareketin deneyimlerine ve devrimci teoriye dayanarak, ama kendini genel kabul gören anlayış ve yapı modelleriyle sınırlamaksızın, 21. yüzyılın devrimci önderliğinin örgütsel yapılanışını düşünsel ve pratik bakımdan açığa çıkartma çizgisinde ilerlemiştir.

MLKP devrim anlayışını, emperyalist küreselleşme gerçekliği ve döneminin analizine dayalı olarak yenilemiş, tek ülkede devrimi kendi kendisinin amacı gibi kavrayan bölge ve dünya devrimiyle bağını önemsizleştiren, kopartan dar, ufku sınırlı yaklaşımı aşmış, emperyalist küreselleşme döneminde büyüyen bölge devrimi imkanlarına dayalı olarak bölgesel demokratik ve sosyalist federasyonları program amaçları arasına almıştır. Enternasyonalizm anlayışı ve enternasyonal ilişkilerde geliştirmekte olduğu tarz, yeni tarihi koşulların devrimci ihtiyaçlarını yanıtlamaya kilitlenen düşünsel ve pratik çalışmalar içerisinde sınanıp şekillenmiştir. Marksizmin mezhepçi kavranışından kaynaklanan korku ve tabuları tepeleyerek dünya devrimi amacını netlikle ortaya koymuştur. Ayağını sıkıca Türkiye ve Kürdistan toprağına basan, birleşik Türkiye ve Kürdistan devrimi için varlığını ortaya koyan MLKP, bölge ve dünya devrimi için mücadele eden Türkiye ve Kürdistani bir güç olarak teorik, programatik, ideolojik ve örgütsel olarak yapılanmıştır.

Ulusal sorunlara yaklaşımında Lenin’in teorik pratik duruşuna ilkesel bakımdan sıkı sıkıya bağlı kalmakla kalmamış, Kürt ulusal sorunu ve Kürt ulusal devrimiyle ilişkilenişinde kendi devrimci yolunu özgün biçimde geliştirmiş en ağır koşullarda şovenizme boyun eğmemiş, sosyal şovenizmin yanına yaklaşmasına asla izin vermemiştir, emekçi çözüm çizgisinde sarsılmaz bir enternasyonal devrimci duruş geliştirmiştir. Türkiye cephesinde şovenizm ve sosyal şovenizm ile uzlaşmazlıkla mücadeleyi sürdürürken, Kürdistan’da sosyalist yurtsever çizgiyi derinleştirmeye ve ilerletmeye çalışmıştır. Oysa aynı dönemde “en has devrimcilik”, “en katıksız komünistlik”, “safkan proleter sınıfçılık” iddiasındaki parti ve örgütler, şovenizmden derin biçimde etkilenerek sosyal şoven zehirlenme nedeniyle devrimci-demokratik duruşu kaybedip Kürt Ulusal Devrimi’ni anlayamaz hale gelmişler, ulusal kur-tuluşçu devrimi sahiplenme ve ulusal demokratik hareketle devrimci işbirliğinden kaçmışlar, Türk burjuvazisi ve egemen sınıflar nezdinde puan toplamış, sosyal şovenizmle zehirlenmiş toplumsal kesimlerden beslenmeye çalışmışlardır. Öyle ki, “komünist” sıfatını tekeline almaya çalışan parti, Kürt ulusal devrimi gerçeğinden ve ulusal demokratik hareketle ittifaktan kaçınmak için ulusların kaderlerini tayin hakkı demokratik ilkesini üstelik entelektüel yeteneklerini düşkünce kötüye kullanarak terk edebilmiştir.

Kadın özgürlük mücadelesindeki teorik yaklaşımıyla, politik ve örgütsel yönelimiyle MLKP kendini 21. yüzyılın devrimci önderliği olarak yapılandırmıştır. Bu alanda sosyalizmin bütün zamanlardaki teorik ve pratik kazanımlarını içerdiği, kapsadığı gibi onları aşmayı da başarmış, dünya komünist hareketinin bu alandaki darlıklarından, sınırlılıklarından, geriliklerinden kopmayı, erkek egemen mezhepçi kavrayışların ürettiği korkulukları, tabuları tepelemeyi başarmıştır. Sermaye egemenliğine karşı mücadeleyle erkek egemenliğine karşı mücadeleyi, Marksist sınıf bakış açısıyla kopmazca birleştirmiştir. Oysa “en has devrimci”, “en katıksız komünist” “safkan proleter sınıfçı” olduğunu iddia eden örgüt ya da partiler erkek egemen yaklaşımlara, eskiye saplanıp kalmışlar, burjuva düzenin erkek egemen niteliğiyle uzlaşma konumlarını sürdürmüşlerdir.

Bugün artık 1990’lardan bakıldığında, devrimci ve emekçi sol hareketin yeni tarihsel koşullar altında yeniden yapılanması ihtiyacını herkes kabul eder. Esasen emekçi sol harekette değişik parti ve örgütlerin nesnel olarak yeniden yapılanmaya yöneldikleri de bir gerçektir. Ancak emekçi sol hareketin oluşturucu unsurlarından (MLKP saklı kalmak kaydıyla) hiçbiri, “yeniden yapılanabilmiş” değildir. Bu emekçi sol hareketin EMEP ve TKP gibi barışçı evrimci gelişme stratejisi izleyen yasalcı reformist partiler için geçerli olduğu kadar, bir yeniden yapılanma, birlik ve yeni parti kuruluşu iddiası taşıyan hakeza yasalcı ve reformist, barışçı gelişme stratejisi izleyen ÖDP bakımından da geçerlidir bu. Devrimci hareket içerisinde anlamlı bir ideolojik, örgütsel ve siyasal gücü ifade etsinler ya da etmesinler, emekçi sol hareketin devrimci yapıları için de durum farklı değildir.

Fakat emekçi sol hareketi ve onun devrimci bölüklerini bir ölçüde tanıyan, tarihi hakkında az çok bilgi sahibi herkes, MLKP’nin devrimci hareketin rönesansı olduğunu rahatlıkla anlayabilir. MLKP komünist hareketin yeniden yapılanması ve devrimci hareketin rönesansıdır tanımı, ona yönelik bir övgü bir güzelleme değil, MKLP’nin varoluş gerçekliğidir. Emekçi sol hareketin 1990’lar sonrası tarihi bakımından “yeniden yapılanma” ile “birlik ve parti kuruluşu” iddiasını birleştiren iki deneyimin karşılaştırmalı analizi üzerinden de bu gerçek sınanabilir.

MLKP ve ÖDP, 1990’ların ortalarında kurulan yeniden yapılanma, birlik ve parti kuruluşu iddiasını açıklıkla ilan etmiş iki farklı deneyimdir. İsminde bile vurguladığı gibi MLKP’nin marksizm, sosyalizm, komünizm iddiası çarpıcıdır. Onun hakkında bizim ve başkalarının ne düşündüğünden ayrı olarak, ÖDP’nin de kendince bir sosyalizm, marksizm ve devrimcilik iddiası olduğu yadsınamaz.

Bilindiği gibi, Kurtuluş ve Dev-Yol başta gelmek üzere, değişik eğilimler arasında ‘89’larda başlayan birlik ve çoğulcu parti tartışmaları 1990’ları ortalarında ÖDP’nin kuruluşuyla noktalandı. Bu çoğulcu parti gerçekten TKP’den Dev-Yol’a, Kurtuluş’tan TKEP’in tasfiyesinden geride kalan çevreye irili ufaklı sayısız örgüt, grup, çevre ve örgütsüz kişilere gerçekten “çoğuldu”. Kamuoyu ilgi ve desteğine sahipti. Hatta Aydın Doğan medyası ve liberaller tarafından destekleniyordu. Geniş bir etki çevresi de vardı.

Kuşkusuz ÖDP devrimci bir parti değildi, ancak ÖDP’nin ilk beş yılık varoluş tarihi yeniden yapılanmanın reformist bir seçeneğini de yaratamadı. Toplumsal gündemin en keskin çelişkilerine yanıt olamazken bizzat o çelişkilerin basıncı altında 2000’lerde arkası kesilmeyen bölünmeler sürecinin girdabına girdi. 2000’lerin başında ÖDP’den ayrılan yapı reformizmden uzaklaşıp devrimci harekete ve ulusal demokratik harekete yakınlaşırken, ÖDP kendi sağına doğru geriledi. Sonraki süreçte, içerisinden liberal, sivil toplumcu ya da sosyal demokratlaşan bölüntüler ayrıldı, koptu vb.

ÖDP’nin 2000’lerdeki ilk bölünmesinden sonra oluşturulan SDP’nin ana gövdesi Kurtuluş çevresine dayanıyordu. SDP’nin tarihi bir bakıma emekçi sol hareketin tarihinde yeri olan devrimci bir örgütün, Kurtuluş grubunun ideolojik, siyasi ve örgütsel bakımdan çözülerek bölünüp, parçalanarak tarih sahnesinden çekilmesi, siyasi bir örgütün ölüm süreci olarak gerçekleştiyse, ÖDP gerçeği de Dev-Yol bakımından ondan ağır ilerleyen benzer bir durumdur. Günümüzde ÖDP’nin emekçi sol hareketi ve ulusal demokratik hareketi CHP’nin yedeğine bağlama stratejisi izlediği ve sosyal demokratlaşmakta olduğunu burada kaydetmek gerekir.

ÖDP deneyimi neden başarılı olamadı? Çoğulcu ÖDP’yi kuran tarafların kendilerini şu ya da bu tarzda uğruna mücadeleye yatıracakları, tutkuyla bağlı kalacakları ortak bir amaçlarının, amaç birliği ve açıklığının bulunmaması veya oluşmaması birinci ve hayati sorundur. Buradan başlayarak bu deneyim ortaya “yenilenmiş” veya “yeni bir ideolojik, siyasi ve örgütsel kimlik” çıkartmayı, ne dar anlamda ne de geniş anlamda yeniden yapılanmayı başaramadığı için çözüldü, kendi atomlarına ayrıştı. Ama artık atomları da kendileri değildi.

2000’lerden günümüze bölünmeler ve parçalanmalar yalnızca ÖDP ve SDP’nin gerçeği değildir. Bölünmeyecek kadar küçülen yapıların bölünmeyi başarması tuhaflığından tutun da 90’ların ortalarından yakın zamana kadar nispeten “istikrarlı” gelişen sosyal şoven TKP’ye kadar, emekçi sol hareketin son on yılına damgasını vuran en çarpıcı gerçeklerinin başında gelir.

Adı geçen parti ve örgütlerin hemen hiç biri bu dönemde büyük çaplı ve süreğen tutuklama terörüyle de yüzleşmemişlerdir. Oysa MLKP abartmaksızın denilebilir ki, 20 yıllık tarihi boyunca süreğen biçimde büyük çaplı ya da küçük çaplı tutuklama terörü altında, defaatle karşı devrim karargahlarının ‘bitirdik’ naraları altında dizleri titremeden, metanetini ve yönünü kaybetmeden devrimci hareketin ve dünya komünist hareketinin rönesansı olarak da ileri yürüyüşünü sürdürmüştür.

Emekçi sol hareketin yarım yüzyıllık tarihinde, yalnızca MLKP’yi var eden birlik deneyimi başarılı olmuştur. Bunun sırrı Birlik Devrimi’yle var olan MLKP’nin bir devrimci özeleştiri ve yeniden doğuş hareketi olarak devrimci hareketin rönesansı çizgisinde ilerleme yetenek ve iradesinde verilidir. MLKP, 1980’lerden sonra Türkiye’de emekçi sol hareketin ve dünya komünist hareketinin en önemli devrimci kazanımıdır.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi